İlk Akıncılar Nesli

Abone Ol

İlk akıncılar nesli derken hem kültürel hem de insani alandaki ilk akıncıları kastediyorum. Bu neslin ilk emareleri Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından hemen sonra ortaya çıkmıştı. O süreçte vuku bulan hızlı değişim ve siyasi krizler acıklı katliamları da beraberinde getirmişti. Mesela Bosna’yı ele alalım. Türkiye’den yüzlerce genç azık torbasını kaptığı gibi Bosna’nın fakir fukarasını doyurmaya koşmuştu. Kanaatimce Arap ve Türkiyeli girişimciler ilk kez burada bir araya gelmişlerdi. Hepsi birden katliamların ortasında ümmetin müşterek kültürel yönlerini yeniden keşfetme imkânı bulmuştu.

Hakan Albayrak’ın ‘İslam Birliği’ düşüncesinin bu ortamda pekiştiğini zannediyorum. Biz Araplar olarak, halen çözemediğimiz önemli problemlerimiz var. Askeri rejimler yanında Arap memleketlerinin önemli bir başka problemi de hizipçi siyasal İslam anlayışıdır. Biz teori alanında iyiyiz ama iş uygulamaya gelince dünyaya İslami bir model sunamıyoruz. İşte bu noktada Türkiye modeli bize kıyasla önemli bir fark ortaya koymaktadır. Arap halklarının tek isteği hürriyet ve haysiyetlerinin korunması ve dinî inançlarına dokunulmamasıdır. Ancak, Mısır, Suriye, Tunus ve diğer Arap ülkelerinde görüldüğü gibi tüm bu özgürlükler devlet terörüne maruz kalmakta…

Akıncılar nesli çok sayıda Türkiyeli düşünürü bünyesinde barındırıyor. Her ne kadar Arap memleketlerindeki basın yayın engelleri sebebiyle onların fikirleriyle buluşmamız kolay değilse de bu neslin bazı önemli isimleri bizzat kalkıp Arap ülkelerine geldi ve fikirlerini doğrudan bizlere ulaştırdılar. Arap düşünürleriyle ve girişimcileriyle tanıştılar.

İlk neslin bir de insani yardım akıncıları vardı. İHH başta olmak üzere onlarca insani yardım kuruluşu, bütün dünyada din, ırk ve siyasi görüş farkı gözetmeden hizmetler sunarak bir model oluşturdu. Buradan hareketle Türkiye akıncılar neslinin siyasetin önünde gittiğini söyleyebiliriz.

Türkiye’nin kendine yetebilen dinamikleri, fikir üretebilen seçkin kadroları ve başkalarına yardım eli uzatabilen kuruluşları bulunmaktadır. Bütün bu imkânlar gelişmeye de açık haldedir. Yakın geçmişteki istikrarlı dönemden de yararlanmış olan seçkin kadronun işi daha geniş çapta ele alma zamanı gelmiştir. Artık bütün bölge halklarını kuşatan bir proje ortaya konmalıdır. Bölge halklarının bilinçli seçkinleri bu projeye destek vermelidir. Gerek kültürel gerekse insani yardım alanında çalışanlarla çok daha büyük çaplı toplu bir çalışma başlatmamız gerektiğine inanıyorum. Bölgemizin krizlerini çözebilmemiz için siyasi çerçevesi de olan böyle bir kapsamlı çalışma başlatmamız icap ediyor.

Hakan Albayrak’ın 2010 yılında okuduğum “İslam Birliği’nin Nüvesi Olarak Türkiye-Suriye Birliği” kitabındaki düşünceler bugün yaşadıklarımızı öngörüyordu. Arapların kurduğu ulus devletler devlet mefhumunu inşa etmede başarısız olmuştur. Zira Arap toplumlarının rüyaları sun’i sınırlara sığmamaktadır. Bu yüzden sürekli çatışma halindeyiz. Ülkelerimize musallat olan askeri rejimler, ayakta kalabilmek için sosyal dokumuzu parçalamaktan kaçınmıyorlar. Öbür taraftan halkın yöneticilerinin istekleri dışında farklı istekleri bulunmaktadır.

İlk akıncılar nesli bugün, günbegün daha çok parçalanmaya maruz bırakılan bölgemizin sosyal dokusunu tamir etmek için kültürel ve insani bir çözüm bulmak ödevindedir. Bu sadece Türkiye ya da sadece Suriye meselesi değildir. Bilakis, Güneyortadoğu halklarının müşterek geleceğini kurtarma meselesidir. Dahası, doğuda Çin’den başlayarak Avrupa’ya kadar uzanan komşularımız başta olmak üzere bütün dünyanın istikrarını koruma meselesidir.

Coğrafyamızın gelecekte Sykes-Picot Anlaşması’nın çizdiği siyasi sınırlara yeniden döneceği beklentisi içinde olanlar yanılmaktadır. Nispeten istikrarlı görünen mevcut Arap devletlerinin aynı şekilde kalacağını düşünenler de yanılıyor. Maalesef Arap coğrafyası iç savaşlar ve derin krizler seline sürüklenecek gibi görünüyor. Türkiye de bu menfi gidişattan uzak kalamayacak. O halde elbirliğiyle yapmamız gereken, ateşi söndürmekte yardımlaşmaktır.

Bugün Arapların yaşadığı dün Bosna-Hersek’in yaşadığının aynıdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından sömürgeci antlaşmaların küçük parçalara ayırdığı coğrafyamız kan deryaları pahasına yeni bir taksimata hazır hale getiriliyor!