Seni görmeden âşıktım sana!.. Uzaktan uzağa seviyordum seni… Hiçbir arada bulunmamıştık, sana hiç gelmemiştim!.. Sadece resimlerinden, hakkında okumuş olduklarımdan ibarettin benim için… Ama yine de vurgundum sana; seni görme yakından görme arzusu beni kendimden geçiriyordu. Seninle olacağım günlerin özlemi, hayali, düşüncesi bile mutlu olmam için yetiyordu. Hayallerimi süslüyordun, sensizken yaşamıyordum desem belki doğru olmaz ama seninle yaşamanın hayali bile kanımın daha hızlı akmasına, kalp atışlarımın hızlanmasına yetip de artıyordu!..
Ama senin âşıkların çoktu; senin için her şeyinden vazgeçmeye, seninle olmak için yurdunu yuvasını terk etmeye gönüllü o kadar çok kişi vardı ki!.. Senin endamın, güzelliğin, çekiciliğin âşıklarının ruhunu eritip bir kalıpta donduruyordu. Sen zaman, mekân aşıp geçmiş sevgiliydin. Geçmişine sıkı sıkıya bağlıydın, tarihinden kopmuyordun ama geleceğe doğru da emin adımlarla yol alıyordun. Sana baktıkça geçmişin ağırbaşlılığını, geleceğin cazibesini görmemek mümkün değildi. Aynı anda hem geleneksel hem moderndin. Geleneksel düşünen, geçmişine bağlı yaşayan da sana âşıktı; modern olup konfora düşkün, yüzü geleceğe dönük yaşayan da…
Hele o sürekli giydiğin maviler yok mu? Üstüne mavi, altına mavi… Bir de boynuna takmış olduğun gerdanlıklar… Önceden ikiydi, şimdi artık üç… Hele baharda o mavi elbiselerine süs olan erguvan rengi ve kokusu, hangi âşığın başını döndürmez ki? Herkes sana âşık, genç ihtiyar!.. Güldürdüklerini bırak, ağlattıkların bile bahtiyar…
Bu kadar âşığın varken, herkes peşinde pervane olurken, senin için her şeyi göze alırken bana mı yâr olacaktın? Pek de umutlu değildim doğrusu… Hatta umutsuz… Ancak 19’umdan 20 yaşıma doğru yol alırken ilk defa sana geldim, seni yakından gördüm. Senin hakkında dinlediklerim, okuduklarım hiçbir şeymiş; sen tüm anlatılanların çok ötesinde bir güzelliğe sahiptin. Seni görünce nutkum tutuldu, kendimden geçtim, sende kayboldum, yok oldum sende… Rabbim; ne güzeller, ne güzellikler yaratmış ama her güzelden sana bir parça güzellik bahşetmiş. Sana bakmaya kıyamadım, baktıkça doyamadım.
Gösterişi sevmem, tesettürün farz olduğuna inandığım için açılıp saçılan, güzelliğini ortaya döküp teşhir edenlere tepkili ve mesafeliyim. Ancak sen güzelliğini ortaya döküp teşhir ettikçe sana daha çok bağlandım. O kadar ki sen bana çile çektirip eziyet ettikçe sana yaklaştım, sana bağlandım. “Öl desen ölürdüm, yan desen yanardım; sev dedin sevdim, anlamadın…” Seninleyken çok çile çektirdin. Bir günün diğerini tutmadı. Senin için çok fedakârlıkta bulundum, oflayıp pufladığım zamanlar olsa da hep sana sadık kaldım. Çok nazlıydın, ancak yine de usanmadım senden!.. Ama anladım ki artık sen bana yâr olmadın, olmayacaksın, olamazsın!.. Zamanımı çaldın, ömrümü aldın, artık dudaklarımda bir şarkı olarak kaldın!.. Bundan sonra yeni âşıklarınla mutluluklar dilerim sana!.. Yine seni sevmeye devam edeceğim, ancak 20 yaşımdan önce olduğu gibi sadece uzaktan seveceğim.
Ah İstanbul!.. Hayallerimin şehri… Elveda sana!..