İktisatçıların sessizliği…

Abone Ol

Bir ekonomik tetikçi ile bir mafya babası arasında ne fark vardır?

John Perkins’in ifadesiyle…

İkisi de ‘küresel imparatorluk’ peşindedir.

Küresel imparatorluğu kurdular diyelim; sonra…

Eğri oturup, doğru konuşalım.

Parayla ilişkimiz hep sorunlu olmuş. Olmaya da devam ediyor. Günümüzde kur terörü üzerinden yürütülen örtülü savaşa, ekonomi yönetiminin çabalarına, sokaktaki insanın tedirginliğine, siyasi iradenin çağrısına uyup ambardaki dövizlerinin sadece kulağını bozdurup yan gelip yattığı yerden milyonlar kazananların rahatlığına baktığımızda bu sorunun derinliğini daha rahat kavrayabiliriz.

40’lı yaşlarda kaleme aldığı “21. Yüzyılda Kapital” kitabıyla bir anda ‘fenomen’ olan Thomas Piketty’nin kafası da bu tabloya ‘Fransız…’

Diyor ki, “Sizden kat kat zengin Japonya’dan daha fazla dolar milyarderine sahipsiniz. Bazılarının zenginleşmesi elbet kötü değil ama büyümenin daha eşit dağılması gerekir.”

Ama olmuyor işte…

Mevzuat efendi, mevzuat…

Ülkemizin ekonomi yorumcuları, iktisat tarihçileri filan…

Hepsi güncel kur üzerinden konuşuyor. Çünkü konuşabilecek bilgiye vâkıf değiller. Öyle iseler bile konuşmuyor ya da konuşamıyorlar.

Bu süreçte mesela Mustafa Özel’in, Ahmet Tabakoğlu’nun çıkıp rasyonel değerlendirmeler yapmasını beklerdik. Tarihi derinliği olan, günceli yakalayan, hassasiyetleri gözeten, tenvir edici yorumlar…

Ama Perkins ve Piketty sayesinde hem küresel hem de ulusal ekonomi meselelerini öğrenmeye çalışıyoruz.

Mesela Piketty, birinci Körfez Savaşı’na “Batılı güçlerin iki yüzlülüğü” diyebiliyor. Ve her türlü bölgesel sorunun bu tarihte başladığını söylüyor.

Çünkü bu genç adam bizim ekonomi yorumcularının aksine…

Biliyor!

Ekonomiyi anlamak için öncelikle tarihi bir perspektife, zamanla oluşmuş verilere ihtiyaç duyulduğu gerçeğini biliyor.

Açık yüreklilikle, “Geçtiğimiz 30 yıl içinde en büyük eşitsizlikler/ adaletsizlikler ABD’de yaşandı, yaşanıyor. Avrupa’da da var ama daha az” diyebiliyor. Dahası ABD veya Avrupa’nın dünyanın merkezi olmaması gerektiğini söyleyebiliyor. Bunları söylerken ülkesi Fransa da dahil hiçbir yerde ‘istenmeyen adam’ ilan edilmiyor.

Piketty’ye göre Bill Gates ile Balzac arasında hiçbir fark yok: “Balzac’ın Goriot Baba’sı hamur işleriyle uğraşıyordu. İnovasyon yaptı zengin oldu. Bill Gates de öyle. İkisi de paralarını rant getiren işlere yatırdı. Her dönemde tüm servetler yenilikçidir.”

Bizde ise tüm servetler ya faiz, ya yastık altı, ya da karanlık dehlizlerdedir…

Hakkını yemeyelim, Mustafa Özel yazmıştı. Küre Yayınları’ndan çıkan “Roman Diliyle İktisat” önemli bir eser…

Diyor ki Özel: “Roman, gerçeklerle dopdolu hakikatsiz hikâye. Din ve büyüden arınıp, paranın büyüsüne kapılan bir dünyanın trajik destanı. Hem de kâğıt paranın. Kapitalizmin zirve çağında, romancılarımız iktisat bilmez, iktisatçılarımız roman okumaz. Bu kitap bir köprü: Goethe ile Marx’ı, Zola ile Keynes’i, Tanpınar ile Weber’i buluşturuyor. Toplumbilim yaşlandı, merhaba romanbilim!”

Kitapta, Goethe, Daniel Defoe, Mark Twain, Vartan Paşa, İbn Tufeyl, A. Midhat Efendi, Michael Ende, Halid Ziya, Balzac, Yakup Kadri, Kemal Tahir, Dickens, Peyami Safa, Dostoyevski, Sezai Karakoç, Mustafa Kutlu eserlerine iktisat temelleri ve kavramları üzerinden yaklaşıyor.

Konu çok dağıldı, farkındayım…

Baştaki sorumuza dönelim:

Ekonomik tetikçiler ile mafya babaları arasındaki fark nedir?

Her ikisi de “Yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir!”

Nasip ise…

Armageddon ve Evangelizm kıskacında yoğunlaşan kur soslu yeni nesil savaşı anlayabilmek bu meseleye devam edeceğiz.