14 Mayıs’ta idrak edeceğimiz seçimlerin -ülkeyi taşıyabileceği riskler açısından- iktidar çokluğu boyutunu da irdelemek gerekiyor.
Zira hem Avrupa tarihinden hem de kendi uzak ya da yakın tarihimizden iktidar çokluklarının neler getirdiğini çok iyi analiz edebilmek lazım.
Batı’da 476’da bin yıllık Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, uzun bir dönem bir daha yakalanamayan istikrarın ana sebebi, bir iktidar yokluğu değil aksine çokluğuydu.
Her devrin kendi koşullarında değerlendirilebilecek bu iktidar çokluğunun temel karakteri, yerinden ettiği istikrardır.
Her kafadan başka bir sesin çıktığı yerde huzur-sükûn aramak, samanlıkta iğne aramaktan çok da farklı değildir.
İktidar yokluğunun ya da çokluğunun temel karakteri de istikrarsızlıklar ve kargaşalardır.
Anadolu’da yaşanan beylikler dönemini de bir hatırlayalım.
Burada da iktidar yokluğu değil çokluğu hâkimdi.
Fakat bu dönemi bir istikrar ve ilerleme dönemi olarak anmak, hiçbir bilim alında mümkün değildir.
İktidarın yokluğunda toplumun bireyleri ya da çok daha dar kapsamlı gruplar arası kavgalar, kargaşalar hayatı felç ederken, iktidarın çok olduğu dönemlerde de güçsüz iktidarların birbiriyle otorite kavgaları krizlerin ana sebebi haline gelir.
İktidar yokluğu ya da çokluğu meselesini imparatorluklar ve ulus devletler açısından ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor elbette.
O sebeple parlamenter sitemlerle tanıştığımızdan beri de iktidar çokluğu kavramına koalisyonlar üzerinden bakmakta fayda.
Öncesinde “uzlaşmış” gibi görünen ama çıkarlar çatıştığında nasıl bir kavgaya tutuşabildiğini gördüğümüz iktidar bileşenlerinin temsil ettiği, “iktidar içindeki iktidarlar” çok derin yoksullukların ve istikrarsızlıkların sebebi oldu.
Evet, tıpkı Orta Çağ Avrupası’ndaki gibi iktidarsız değildik, ama bir iktidar çokluğuna sahip olmanın ciddi handikaplarını yaşadık.
Darbelerin de gölgesinde gelişen bu çoklu iktidar modellerinin en acı faturaları -sonrasını da darmadağın eden- 70’li yılarda ödendi.
On yılda -en kısası bir aylık ömrüyle 40. Hükumet idi- 11 hükumet ile tanışan bir Türkiye için “iktidar yoktu” denebilir mi?
Bilakis koalisyonlar dönemi olarak iktidar çokluğu ile ancak tanımlanabilir.
“Devlet kardeş kabul etmez” doğası gereği.
Bu, iktidarlar için de geçerlidir.
Bazı makamlar, iki başlı olmayı imkânsız kılar ve tarih de bunun en büyük ispatlayıcısıdır.
Bugün de istenen “yumuşak iktidarlar” aslında zehirli iktidarlardır.
Çok hazin bir gerçeği bugün hatırlayanlarımız elbette az değil.
Lakin hep hatırda tutmak adına tekrarlamakta fayda var.
İktidar çokluğun ürettiği krizlerde aradığımız hep “muktedir bir iktidar” idi.
Hatta Ak Parti’nin ilk beş yılı için hep, “iktidar ama muktedir değil” dendi.
Şimdi arandığı ve istendiği gibi “muktedir” oldu; ama şimdi de birilerinin diliyle “tek-adam” diyerek aşağılamaya çalışıyorlar.
Eksiği, hatası restore edilmek koşuluyla en iyi yol, demokrasiyi terk etmeyen ama tek ve güçlü kalabilen iktidarlardır.
Bize yeniden “mübarek” kılıfında sunulmaya çalışılan iktidar çokluğunun ödettiği bedelleri unutmuş olmak için ancak zihinlerin asimile edilmiş olması gerekir.
Hamdolsun bir istila ile asimile olmamış zihinlerimiz bolluğun, nerede bereket ve nerede kriz getirdiğini çok iyi hatırlıyor.
Tek başına iktidar umudu taşıyamayanların, çoklu iktidar güzellemelerinin hangi çıkarlar üzerine kurulduğunu da çok iyi görebiliyor.
Zehirli bir yumuşaklıkla malul bir iktidarı değil, gücünü milletten alan muktedir bir iktidar önemli ve yeterlidir…
Gerisi masada kalsın…
Mübarek Ramazan Bayramımızın huzur, sağlık ve afiyet getirmesini Rabbimden niyaz ederim.