İki triumvira ve stratejik mücadele…

Abone Ol

Suriye’de cereyan eden yaklaşık altı yıllık mücadele, her aşamasında çok farklı bileşenlerin ya da ayrışmaların düellosuna şahitlik yapan bir tatami gibi. Fakat bu tatamide ne yazık ki sporcu centilmenliklerini andıran hiçbir emare yok.

Sonuçları çok gerçek… Ölüm ve acı!

Bu tatamide hipokrasi’nin (İkiyüzlülük) her türlüsüne şahit oldu dünya; en çokta insanlık. Siz, ikiyüzlü ya da bilmem kaç yüzlü dediğime bakmayın; artık işler öyle el altından falan da yürümüyor. Gayet açık ve de arkasında devlet iradesi olan türden şeyler.

Suriye’deki savaş artık kesinlikle bir ABD ve Rusya savaşıdır. Bu savaş, simbiyotik ilişkilerle terör örgütlerinin, ABD tarafından alenen desteklendiği, tarihte örneği olmayan kara bir leke olarak anılacaktır.

Batılılar’ın anlayacağı dille bir tanımlama yapacak olursam, ABD’yi dolayısıyla da Trump’ı, Apolloniaktan mahrum, tam bir Dionizyak yani coşku ve duygularının esiri, muhteris olarak ifade etmem gerekir.

Eğer bir yerde sosyolojik olarak bir çelişki/ayrışma varsa ölümde muhakkak vardır; yani bir tarafın mağlubiyetiyle mutlak bir sona ulaşılacaktır. Eski düzen ölecek ama mutlaka yeni bir sistem de doğacaktır. Tarihte her dikatomi (çatallanma) uzun ya da kısa bir zamanda ama mutlaka sona erdirilmiştir. Farklı guruplar arasında, farklı yer ve zamanlarda çatışmalar/ayrışmalar devam etse de aynı çatışma/ayrışma ilelebet devam edememiştir.

Bu tarihsel gerçeklikten hareketle şunu ifade edebiliriz bu çatışma ve çelişki de mutlaka sonlanacaktır. Burada asılı mesele şudur o zaman: Bu dikatomi hangi tarafın lehine tekbir kanala girecek.

Yeni safhayı temsil eden iki triumviradan hangisi denge kurucu olacak; Türkiye, Rusya, İran mı? Yoksa ABD, Suudi Arabistan, Katar mı?

Öyle görülüyor ki ABD’nin başını çektiği ittifakın birçok hamlesi, Türkiye’nin stratejileri sebebiyle epey “tokat” yedi. Buda acemi prensleri ve muhteris Trump’ı daha da saldırgan olmaya itiyor.

Bugün İran’da yaşananları, (en azından şimdi) Türkiye-İran ilişkileri üzerinden değil de işte bu ittifak üzerinden okumak zorundayız. Çünkü ABD, karşısındaki ittifakı yıkmak için, ittifakın en zayıf halkası olarak gördüğü ve Ortadoğu’da da itibarı sıkıntılı bir İran’ı hedef almış görünüyor.

Oraya zarar verdiğinde aslında “bir taşta kuş katliamı” hedefliyor aklı sıra. İran bertaraf olurken, Suriye’de de dengeler ABD lehine dönmüş olacak. Bunun dışına ne olacak peki, olmazsa olmaz bir İsrail var tabi; daha yeni posta yediği meselede de dengeler değişecek.

Sorası kolay onlara göre; petrol, gaz ve ona bağlı zenginliklerin “hüp”letilmesi vs…

Artık aynı oyunlara kanmadan, kendi meselelerimizi kendimiz çözmek zorundayız. Uyanık kalmak ve dengeleri kendi lehimize çevirdiğimiz zeminden ilerletmek durumundayız; üstelik sadece bir oyun kurucu değil, aynı zamanda bir oyun bozucu olduğumuz da test etmişken…

Biz dik durmayı başardığımızda karşı tarafın gardı mutlaka bozulacaktır. Biz bu coğrafyanın yerlileri olarak yabancılarından, istilacılarından hatta ihanet içinde olanlarından çok daha güçlüyüz…

Hard Power dedikleri silahlı güçten çok daha üstün bir silah olduğu tarihin pek çok devrinde ispatlanmış olan Soft Power yani gönül yollarından inen diplomasi bizden yanadır; en azından bu coğrafyada bu kesin böyledir…

Saflar sık istikamet net ola…