Öğrenmelerimizin temelini merakımızı uyandıran ve ilgili duyduğumuz konular oluştururken, müfredata bağlı olarak öğrenmemiz ise çok sığ olarak devam ediyor.
Çocuklarımıza öğrenme heves ve sevgisini uyandırmadığımız müddetçe sadece tekrar eden, sonrada unutulup giden bir öğrenme çabası içerisinde debelenip duracaklar.
Bir ulusun geleceği çocuk eğitimine verdiği önemle ilişkilidir. Öğrenme heves ve sevgisini uyandıramayan eğitim sistemleri meta zoruyla okul çantasını her gün okuldan eve, evden okula taşıyan zavallı çocukların omuzlarındaki yükten ibarettir.
Çocuklarımızın alışkanlıkları, onları köle etmiş durumda. Eğer alışkanlıklarına gem vurulmazsa bu çocuklarımızdan istenilen gayelere ulaşmamız zor. Çocuklarımızın zayıf karakterleri, iradesizliklerinden kaynaklanmakta. İradesi zayıf olan bireylerin Allah’a itaatleri de zayıf olmakta. yaşanılan her bir günah bu iradesizliğin alameti olarak ortada durmaktadır.
Bu gün böyle bir toplumda yaşıyoruz. Daha az bilgi sahibiyiz ama daha çok konuşuyoruz. Çok kırılganız, daha asabiyiz, öğrenme, düşünme şevkimiz yok. Sanal âlem her yanımızda. Zamanımızı sanal ortamların insafın kalmış durumdayız. Çünkü zamanımızı verimli kılacak, ne çabamız ne gayretimiz var, ne de vizyonumuz var. Bu kısır döngüyü kırabilecek iki dalga kıranımız var; biri öğretmenlerimizin durumu, diğeri ise eğitim sistemimiz.
Öğrenme aşk ve şevkini verecek olanda öğretmenlerdir. Öğretmenler müfredatın sığ sularında yüzdüğü müddetçe, öğrencilere yeni kıtları keşfetme zevkini veremez. Öğretmen sevgisiyle, model olmasıyla, hoş görüsü ile mıknatıs gibi olmalıdır. Nasıl ki bir mıknatıs tüm metalleri kendisine çeker, kendisine çekmekle de kalmayıp onları da mıknatıslaştırarak diğer metalleri çekme gücü verirse, bir çekim merkezi oluşturursa, sınıfta oluşturacağı sinerji tıpkı mıknatıs gibi etkisini göstermediği müddetçe şuursuz bir çabanın içindeyiz demektir. .
Bu durumu tersine çevirecek ikinci dalga kıranımız ise çocuklarımıza verdiğimiz eğitim. Bu eğitimin özünü oluşturan ise müfredatlarımız. Hızla gelişen çağda çok çabuk çağın dışına atılabilme riskini taşıyoruz. Hız çağında çağın gerisinde kalmış bir müfredatla yol almak bizi menzile götür/e/mez. Müfredatınızın çağın gereklerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek çeviklikte güncel olması şart.
Müfredata bağlı eğitim çarşıdan, pazardan alınmış oyuncaklarla oynamak gibidir. İlk zamanlar bir heyecana vesile olur, sonra bıkkınlık verir. Bir köşeye atılır. Zamanla unutulur. Kıymet ve değeri olmaz. Çünkü tek tiptir, basittir, albenisi geçicidir. Zamanla diğer oyuncakların yanında yerini alır. Her defasında elinize alsanız da artık heyecan vermez.
Öğrenmeyi, düşünmeyi esas alan eğitim ise müfredata bağlı olmayan eğitimdir. Doğada olmaya benzer. Seçenekler çok çeşitlidir. Sürekli kendisini yeniler. Yararlanabileceğiniz sonsuz argümanları sahiptir. Sıkıcı değil, geliştiricidir. Ne yöne yönelirseniz yönelin sizi meşgul edecek dağınık parçalardan binlerce görürsünüz. İsteseniz de istemeseniz de bu dağınık parçaları birleştirir, bir bütün elde edersiniz.
Doğal bir ortamda, doğal bir laboratuvarda olmanın sonsuz hazzını yaşarsınız. Deneyler yapmanın, deneyler kurmanın peşinde koşarsınız. Bu ortamda Başarsızlıklarınız bile birer başarı öyküsüdür. Daima baş -rollerinde sizin olduğunuz, size ait bir öykünün baş kahramanı olmanın fırsatını yakalarsınız. Yorgunluk hissetmezsiniz. Kendi başınıza yaptığınız eselerin mimarı olurusunuz bir anda.
Çocukluk yılları boşa geçirilecek bir zaman dilimi değildir. Çocuklarımızın kaybedecek vakitleri de yoktur. Bu zamanı çok iyi değerlendirmek zorundayız. Çocuklarımıza kendi başlarına bir şeyler yapma özgürlüğünü vermeyerek onları korkak birer köle durumuna düşürdüğümüzün farkına varalım.