Müslüman Kardeşler’in faaliyetleriyle ilgili İngiltere Başbakanı David Cameron’ın talimatıyla 2014’te başlatılan soruşturmanın raporu nihayet yayımlandı.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, cemaatin “terör örgütü” ilan edilmesi için Londra’ya epey baskı uyguladı.
Cameron’ı silah antlaşmalarını iptal etmekle tehdit ettiler.
Müslüman Kardeşler’in terörle hiçbir ilişkisi olmadığını gayet iyi bilen İngiltere hükümeti çareyi “orta yol”da buldu.
Cemaatin terör örgütü olmadığını; fakat Müslüman Kardeşler mensubu olmanın ya da teşkilatla bağ kurmanın “radikallik göstergesi” olarak görülebileceğini açıkladı.
Raporun siyasi saiklerle ve dış güçlerin baskılarıyla hazırlandığına dikkat çekerek kabul edilemez olduğunu belirten Müslüman Kardeşler, İngiltere hükümetinin raporuna yargı yoluyla itiraza hazırlanıyor.
Fakat asıl konumuz bu değil.
Müslüman Kardeşler’de (İhvan-ı Müslimin) Cameron’ın açıkladığı rapordan çok daha önemli bir sancı yaşanıyor.
Cemaatte Yusuf El Karadavi, Raşid El Ğannuşi ve benzeri daha birçok ismin müdahalesini gerektirecek kadar önemli bir kriz var.
Krizin temelinde cemaatin gençlerinin, ipleri ellerinde bulunduran bazı yöneticilerden ve cemaatin darbeye karşı pasif tavrından duyduğu rahatsızlık yatıyor.
Gençlerin rahatsız olduğu yöneticiler arasında özellikle 3 isim öne çıkıyor:
Müslüman Kardeşler Genel Sekreteri Mahmud Hüseyin, Rehberlik Konseyi Başkan Vekili Mahmud İzzet ve Uluslararası Teşkilat Genel Sekreteri İbrahim Münir.
Darbeye karşı mücadelenin barışçıl olması noktasında cemaatte görüş birliği var.
Anlaşmazlık ise bu barışçıl mücadelenin pasif mi; yoksa aktif mi yapılacağı konusunda yaşanıyor.
Bir süre önce Müslüman Kardeşler sözcülüğüne getirilen Muhammed Muntasır, cemaatin devrime ve darbeye karşı mücadeleye daha aktif bir şekilde katılmasından yana.
“Gelenekçiler” olarak da adlandırılabilecek grup ise, aktif direnişin idam cezalarının infazına yol açabileceği endişesiyle ve benzeri gerekçelerle pasif direnişi tercih ediyor.
Cemaatin Londra Ofisi tarafından Pazartesi günü yayımlanan bildirisinde, Muhammed Muntasır’ın görevden alındığının ve üyeliğinin dondurulduğunun, yerine Talat Fehmi’nin atandığının açıklanması Müslüman Kardeşler’de yaşanan iç krizi bir anda yeniden gündeme taşıdı.
Müslüman Kardeşler’in Mısır dahilindeki 11 ofisi bu karara itiraz etti.
“Gelenekçiler ve yenilikçiler”, “gençler ve aksaçlılar”, “Mısır dahilindeki liderlik ve haricindeki liderlik” ve benzeri ifadelerle dile getirilen anlaşmazlık, cemaatin geleceğini, birliğini ve bütünlüğünü ciddi şekilde tehdit ediyor.
Gençler, cemaatin devrime aktif bir şekilde katılmasına engel olmakla suçladıkları üçlüye öfkeli.
Mahmud Hüseyin ve grubunun Mısır’da darbeye karşı mücadelenin nitelikli bir şekilde tırmandırılmasına karşı olan bölgesel güçlerle bağlantısı olduğu, cemaatin terör örgütleri listesine alınmaması için “Müslüman Kardeşler’i asıl metoduna döndürme” sözü verdikleri ve Muhammed Muntasır’ın sözcülük görevinden alınmasının verilen bu sözle bağlantılı olduğu ifade ediliyor.
Krizi dışarıdan bakan birinin gözüyle değerlendiren yorumculara göre ise, Müslüman Kardeşler liderliği kendini yenileyememekten muzdarip.
Geçmişin başarılarıyla ve hatıralarıyla avunuyor.
İslam coğrafyasındaki en önemli hareketlerden biri olan Müslüman Kardeşler’deki iç sancının giderilmesi için “tarafsız isimlerin hakemliğine başvurma” gibi çeşitli öneriler gündemde.
Cemaat içindeki tartışmaların ve krizi aşma çabalarının sonucu sadece Müslüman Kardeşler’i değil, Mısır’daki ve bölgedeki birçok dengeyi etkileyecek.