Koronavirüs salgını her geçen gün tüm dünyaya yayılma hızını artırıyor ve insanların virüse karşı çaresizliklerini de üzülerek izliyoruz.
Virüsün panzehrinin bir an önce bulunması için Çin devleti başta olmak üzere dünya ülkeleri büyük bütçelerle çalışmaya devam ediyorlar.
Hatta kimi ünlüler, dernekler ve vakıflarda virüsün tedavisinin vakit geçirilmeden bulunabilmesi adına bağışlar yapacaklarını açıklıyorlar.
Nüfus yoğunluğu ve yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük ikinci kıtası olan Afrika ya virüsün sıçramaması için büyük bir uğraş veriliyor.
Çünkü virüsün fakirlik ve açlıkla mücadele eden kara kıtaya sıçraması durumunda ölümlerin çok daha büyük boyutlara ulaşması kaçınılmaz olacaktır.
Salgının insan sağlığını etkilemesinin yanında ortaya çıktığı ülke olan Çin’in ekonomisini de derinden etkilemektedir.
Çin ekonomisi tarihin en kötü zaman dilimlerinden birisinden geçmekte üretimi ve ihracatı her geçen gün biraz daha düşmektedir.
Dünya ekonomisi ise Çin’den alamadığı ve ürettiremediği ürünleri ise alternatif ülkelerden temin etmek durumuyla karşı karşıyadır.
Bu durumdan Türkiye’nin en üst derecede faydalanabilmesi için gerekli tüm çalışmaların yapılması çok ciddi bir zorunluluktur.
Önümüzdeki günlerde birçok sektörde Türkiye’ye yönelişin önü daha da açılacak gibi durmaktadır.
Öncelikle tekstil sektöründe dünyanın büyük markalarının üretim üssü olan Çin’den markaların kaçışı başlamıştır.
Malum olduğu üzere kriz ortamları aslında fırsatların en yoğun olduğu zaman dilimleridir.
Bu markaların başka ülkelerin firmalarına değil kalite ve uygun maliyeti bir araya getirmeyi başarabilmiş Türk firmalarına gelmesi için tüm tarafların maksimum çaba göstermesi ihracatımızı artırabilmek için önümüzdeki en önemli fırsattır.
2019 yılının son dönemdeki en büyük işsizlik oranının yaşandığı bir yıl olarak kayıtlara geçmesinin ardından ayağımıza gelen bu fırsatı iyi kullanabildiğimiz takdirde işsizlik oranlarında da bir iyileşme yaşamak kaçınılmaz olacaktır.
Bunun yanında 2019’da yüzde 85’inin Çin’den yapılan ithalatın oluşturduğu 21 milyar dolarlık Türkiye-Çin ticaret hacminde de bizim lehimize bir değişim ortaya çıkacaktır. Türk şirketleri üretimlerini Türkiye’de yapmaya başlayacaklar ve ithalatımızda bir azalış yaşanacaktır.
Sadece tekstil sektörü değil otomotiv yedek parçadan mobilya ya, ayakkabıdan kimya sektörüne kadar onlarca iş alanında ülkemize olan yöneliş başlayacak ve günden güne de yönelişin hızı artacaktır.
Önümüzdeki günlerde böyle bir gidişata karşı hazırlıklı olunmalı ve sektörel bazda tüm işletmeler üzerlerine düşen görevleri şimdiden yerine getirmeye başlamalıdır.
Şayet hazırlığımızı iyi yapamazsak Avrupa veya Afrika ülkeleri bizim boşluğumuzu hızlıca doldurabilirler.
Diğer taraftan Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere’ye yaptığımız ihracatta da bundan sonra iyi rakamlar görebiliriz. İngiltere birlikten ayrılmasıyla ticaretinde de yeni ortaklar arama yoluna girecek bu yolda da ülkemizin şansı diğer Avrupa ülkelerine göre daha yüksek gözükmektedir.
Ülkemiz şirketlerinde bunu yapabilecek güç ve azim vardır. Yeter ki tüm paydaşlar görev tanımlarına uygun olarak hareket edebilme kapasitesine sahip olsunlar.