İflah olmaz ruh sefaletimiz

Abone Ol

Çevremizde olup biten her şey, artık en basit tanımıyla, ‘mahalle siyaseti’ne yaslanmış durumda. Yani toplumun bütün kesimleri futbol takımı tutar gibi politize oldu. Fakat derinlemesine bakıldığında yaşananların basit bir siyasi mücadele ile uzaktan-yakından alakasının olmadığı görülür.

Bütün bu süreci bir zaman dilimine denk düşürecek olur isek…

En son tarih 1919’dur…

Alparslan’la başlayıp Fatih’le devam eden ve bugüne kadar yarım kalan veya bıraktırılan büyük yürüyüşün, tam bağımsızlık idealinin niyetine girildiği tarih…

Bunu anlamak için Financial Times gibi gazetelerin yorum ve manşetlerini okumak bile yeterli olur.

Bu büyük milletin büyük bir uyanış içinde olması istenmiyor.

Bunun günlük siyasetle asla ve kat’a bir alakası yok…

O yüzden hep gerici, daima anti özgürlükçü, olabildiğince diktatöryel algısı ile imtihan ediliyoruz.

Herkes kendisini en vatansever görüyor. O yüzden bir asgari müştereğimiz yok.

Biri çıkıp “vatanın asgari müştereklerinde buluşalım” çağrısı yaptığında…

Ya hemen vatansevermetre devreye giriyor veya faşist damgası…

“Bu vatanı sevelim, bu bayrağın altında birleşelim. Terör örgütlerine karşı tek yumruk olalım” daveti yaptığında…

“Sen bize vatan haini iması mı yapıyorsun” diyerek susturuluyor.

Bu ne menem bir önyargıdır!

Piyano çalan biri taburesini piyanoya göre ayarlamalı. Biz ne yapıyoruz? Karadeniz fıkrasında olduğu gibi tabureye oturup piyanoyu kendimize çekiyoruz.

Kelimelerin ve kavramların içi boşaldı. Anlatamama ve anlaşılamama sorunumuzun temel nedeni bu…

Bu ülke, kamyonet kasasında peygamber taşınan televizyon dizileri de gördü…

Bir Ramazan günü aynı anda 6-7 evde iftar açan iddialı siyasetçileri de…

Hatta mübarek ramazanı tebrik edip ardından yediği domuzun kemiklerini sosyal medyada paylaşan siyaset cücelerini bile…

Bu ne menem bir çelişkidir!

Belgeler, 27 Mayıs askeri darbesinin azmettiricisi CHP’nin (İsmet İnönü), Menderes’in idam edilmesi için askerlere nasıl baskı yaptığını gün yüzüne çıkardı.

Darbenin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, bir mektubunda pişmanlığını şöyle dile getiriyor: “İnönü ve CHP’den gelen baskılara sesimi çıkartamadım. İdam üzerinden demokrasinin kurulamayacağını bu toplum mutlak bir gün anlayacaktır.”

Hâsılı…

Bu satırların yazarının halet-i ruhiyesi bugünlerde şudur sevgili kâri:

“Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette dostlarım kalmadı gibi bir şey. Adeta yapayalnızım, boşlukta ve adeta etrafımdakilerden başka bir dünyadayım. İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim ama ruh sefaletinin bu kadar karanlığını görmemiştim. İnsan diye emek verdiklerimin hemen hepsi de ruh ve mana mefhumuna yabancı, menfaat kölesi bir takım haşerelermiş. Ahlaksızlığın ummanı olan bu Şark’ı yaşadıkça tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. ‘Müslümanız diyen insan yığını’ yok mu? Onlar Şark’ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor. Müslümanlık, yaşanan şekliyle Müslümanlık Şark’ı bitirmiş. Buraya artık ne ilim girer, ne ahlak; ne de Allah uzanır bunlara. Bunların önce her şeyi bırakıp insanlık devrine girmeleri lazım…” (M. Orhan Okay, Anadolu’dan Hatıralarla Nurettin Topçu’nun Mektupları, 2016)