Darbeyi gerçekleştiren beş generalin vesayetinde, tamamı atanmış bir ‘Danışma Meclisi’ tarafından hazırlanan 1982 Anayasası, askerî darbenin otoriter koşulları altında hazırlandı. Demokratik süreç uygulanmadığı için hâliyle anayasanın hukuki ve toplumsal açıdan meşruiyeti hep tartışıldı, tartışılıyor. Birçok kez değişikliğe uğrasa da cumhuriyet döneminin en uzun süre yürürlükte kalan anayasasının değişimi için hükûmet bu sefer kararlı görünüyor.
Ancak yeni ve sivil anayasa tartışmaları şu sıralar ‘Nasıl bir anayasa olmalı?’ ifadesi yerine HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun dördüncü maddeye ilişkin yaptığı açıklama etrafında devam ediyor.
AK Parti ile MHP’nin ayrı ayrı anayasa taslağı hazırladığı medyaya yansıdı ancak içeriğine dair bir paylaşım yapılmadı. CHP ise ısrarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben ‘Önce mevcut anayasaya uy, sonra yeni anayasayı konuşalım’ diyerek aslında işi yokuşa sürdü.
Bu anayasa değişikliğinin en tartışmalı konusu ise ilk dört madde. Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2017’de katıldığı bir televizyon programında “Getirin seçim yasasını değiştirelim, lider sultasını kaldıralım. Anayasayı değiştirtelim.” diyor. Sunucu ‘İki ve üçüncü maddeleri mesela?’ diye sorunca da Kılıçdaroğlu, “Tabii, söyledik bütün bunları. Buyurun, gelin, yapalım bunların hepsini.” cevabını veriyor.
Yine anayasanın ilk dört maddesi ile ilgili DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan 2021’de bir YouTube kanalında yaptığı açıklamada, “Günün birinde ülkenin siyasi zemini, toplumsal zemini daha güçlü bir hâle gelir, o günkü şartlarda tartışılması gerekirse belki tartışılır. Bugün konuşulacak bir zemin yok.” diyor.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, saltanatçı değil, cumhuriyetçi olduklarını; ilk üç maddeye değil, sadece dördüncü maddeye karşı olduklarını açıklamasıyla Babacan’ın dikkati çektiği o ‘tartışma zemini’nin henüz oluşmadığı görüldü.
Nitekim yeni anayasa için işi yokuşa süren CHP Genel Başkanı Özgür Özel, iktidara geldiklerinde rakının litresinin 140 lira olacağı vaadini dillendirdiği konuşmasında, Yapıcıoğlu’nun açıklamasını farklı noktalara çekerek “Bunlar Cumhuriyet’e, İstiklal Marşı’na, bayrağa ve başkente karşılar” diyerek açık bir çarpıtmada bulundu. Üstelik AK Parti seçmenine gerizekâlı diyen bir kadını, ‘ifade hürriyetini kullandı’ kılıfıyla sahip çıkıp protokolde ağırlayan Özel, Yapıcıoğlu’nun yeni anayasa için kullandığı ifade hürriyetini ‘bölücülük ve gericilik’le suçlamakla kalmadı; kavgaya yardımcı çağırır gibi Yapıcıoğlu’nu MHP lideri Devlet Bahçeli’ye şikâyet etti.
CHP ve partiye yakın medya, istedikleri her şeyi söyleyip yazdıkları hâlde “Ülkede ifade ve basın özgürlüğü yok” konularını işlerken Yapıcıoğlu’nun yeni anayasaya yönelik belirttiği görüşleri ifade hürriyeti kapsamında değerlendirmiyorlar hatta HÜDA PAR Genel Başkanı’nın susturulması ve Meclis’ten atılması için çırpınıyorlar.
Örneğin, yazılarında ve konuşmalarında, Batılı çeşitli STK’ların spekülatif endekslerinde; Türkiye’nin hukuk, basın ve ifade özgürlüğü konusunda Suriye’nin bile gerisinde kaldığını amentü gibi kabul eden; “fikir ve ifade hürriyeti” başlıklı yazılar yazan Taha Akyol ise Yapıcıoğlu’nun ifade hürriyetini yok saymakla kalmadı, “Devlet Bahçeli’nin, HÜDA PAR’ın bu tutumuna karşı bir tavır ortaya koyması gerektiğini” söyleyerek ne kadar hürriyetçi ve demokrat biri olduğunu göstermiş oldu.
Her şeyden önce Yapıcıoğlu’nun dile getirdiği itirazı beğeniriz veya beğenmeyiz ancak bir siyasi parti lideri ve milletvekili, ifade hürriyetini kullandı. Eğer CHP ve ona müzahir medya ve akademisyenlerin fikir hürriyetinden anladıkları sadece kendi kelimeleri ve kulaklarını okşayan sözler ise kusura bakmasınlar, öyle bir şey yok. İfade hürriyeti tam da böyle bir şey. Seni rahatsız eden açıklamalar da olacak. Buna karşılık muhatabı kriminalize etmek, susturmak, Meclis’ten atmaya kalkmak ‘baba ocağı’ mirası olabilir ama artık o günler geçti.
Yoksa geçmedi mi? CHP ve medyası farklı fikirlere karşı bu kadar nobran olduklarına göre, iktidar olduklarında benzer tutumları icra edeceklerini de aslında ilan etmiş oldular. Böyle bir durumda, kollarının altında sıkıştırdıkları mutabakat metniyle insanları teskin etmek için “Hayır, bunu yapamazlar; mutabakat metni var!” diyen Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu da yok artık.