İdeolojik prizma ve yansıyanlar…

Abone Ol

İnsan bir ideolojiye saplanmaya görsün, sonrası gerçek bir “kör”lük… Eğer ideolojiniz muhalefet ise iktidarın yaptığı neredeyse her şey kötü, iktidar ise o vakit de neredeyse her şey güzel…

Ben şimdi dikkatle bir fikr-i takip yürütüyorum/yürüteceğim… Bu Gezici kafaların, İstanbul’u yöneten CHP için nasıl bir eleştiri kültürü ortaya koyacaklarını çok merak ediyorum…

Hani şu solun temel bir anlayışı vardır ya, özgürlüğü ya da entelektüel olmayı mutlaka iktidarın karşısında olmak şeklinde yorumlayan; böyle yorumladıklarını iddia ederek bizi de “cahil-yandaş” gören o gerçek(!) “entelektüeller”, işte onları kastediyorum…

Aslında onlar nasıl “entelektüel” olmadıklarını defalarca gösterdiler bize… Delil olarak, İstanbul’da yerleri değiştirilmek istenen hatta sonrasında çok daha fazlasının dikileceği, projede de açıkça gösterildiği halde “ağaç da ağaç” diyenlerin, Yalova’daki ağaç katliamına sesiz kalmaları bile yeterli değil mi?  

Hakeza zeytin ağacı savunucularının, Edremit’teki zeytinliklerin CHP’liler tarafından imara açılmasına sessiz kalışı da bir o kadar manidar değil mi?

Hayvan hakları savunucularının CHP’li Yalova Belediyesi tarafından itlaf edilen yüzlerce köpeğe sessiz kalması ya da çevrecilerin, CHP’li Nilüfer Belediyesi’nin doğayı kirleten çöp dağlarını görmezden gelmesi bir çifte standardın çok net yansımaları değil mi?

Kendini entelektüel sanan bu acizler, bir “ideolojik kör” olduklarının, “miyop malulü” olarak “iş göremez” konumda bulunduklarının farkında bile değiller…

İyi ki de değiller çünkü farkında olarak bunları yaşamanın çelişkisi çok daha büyük bir sıkışmadır… Solun ortaya çıkış felsefesini darmadağın edecek kadar büyük de bir savrulma…

Dahası kapitalizme yenilmiş bir sosyalizmin en net göstergesidir. “Kazanç aşkına” yaşananlar olarak ortaya çıkan komedilerdir…

Bu durumda çıkarların ve paranın kazandığı önem, “şereften, ahbaplıktan, akrabalıktan veya hissiyat ortaklığından daha kalıcı bir bağ”ı temsil ediyor demektir…

Bu minvalde CHP belediyelerinin her yaptığını “olumlu” olarak değerlendirmek hatta bütün değerlerini altüst etmesine rağmen bunu yapmak, ideoloji prizmasının müntesibine yaşattığı çok önemli bir illüzyondur…

İdeolojik illüzyon yaşayan ve kendisini hâlâ entelektüel zanneden acizlerin de bize söyleyeceği hiçbir hakikat olamaz…

Dışarıdan bakan bir göze ihtiyaç duyan, içinde bulunduğu yanılsamayı aşması gereken bir acizden fikir adamı ise hiç olamaz…

Bize ne denli “objektif” olduklarını ispatlamak zorundalar; geçmiş yanılsamalarını da bertaraf edecek şekilde…

Bakalım yine trafiği, metrobüsteki kalabalığı eleştirecekler mi? Yoksa mesele sahada olmasa da zihinlerde çözüme mi kavuştu; Bakırköy’de, Kadıköy’de ya da Beşiktaş’ta olduğu gibi…

Öyle ya bunlar İstanbul’u güzelleştiren laleleri, peyzajı bile “israf” olarak değerlendirmemişler miydi?

“Sandık her şey değildir” diyenlerin mazbataya nasıl sarıldığını da gördü bu gözler; hamdolsun…

Haydi! Çakma entelektüeller, şimdi kendinizi gösterme zamanı…

Aşın kendinizi…