İdeolojik körlük

Abone Ol

Bir toplumu oluşturan fertler ideolojik aidiyetlerine göre davranış geliştiriyor, hak, hukuk, adalet ve dürüstlük gibi önemli kavramlar bu aidiyete göre şekilleniyorsa, o toplumda gerginlik bitmez.

Dürüstlük ihtiyaç duyduğumuz önemli erdemlerden birisidir.

Kime karşı olursa olsun dürüst davranmak, doğru, hak ve adaletin tesisi noktasında çabalamak esas olmalıdır.  

Sahip olduğumuz dünya görüşü, inandığımız değerler, benimsediğimiz ideoloji, savunduğumuz fikir, desteklediğimiz siyasi anlayış her ne olursa olsun, doğru ve dürüst olmaktan, adaletli davranmaktan bizi alıkoyuyorsa neye inandığımızın ya da hangi düşünceyi benimsediğimizin hiçbir önemi yok demektir.

Hatta düşünce, inanç ve ideolojiler, onu benimseyen kişinin yanlış söylem ve eylemleri üzerinden zarar dahi görebilir.

Tersi de mümkündür. Düşünce, inanç ve ideolojiler kendisini güzel temsil eden fertler üzerinden daha da çekici hale gelebilir.

Yanlış olduğunu bile bile birşeyi savunmak, doğru olduğu bilindiği halde rakibinden geliyor diye karşı durmak muhalefet etmek değildir.

Bu tür davranışlara o kadar çok şahit oluyoruz ki!

Bu davranışı kim yapıyor olursa olsun yanlıştır.

Herhangi bir yanlışı aynı ideolojiye sahip olduğumuz birinden gelmesi, o yanlışı savunmamız için gerekçe olamaz.

Kendimizi haklı çıkarmanın peşinde olmaktan ziyade, doğru olanın izini sürersek hep birlikte, adil olursak birbirlerimize o zaman iyi yönde değişim ve dönüşüm başlayacaktır.

İdeolojik kaygılarımız dürüst ve adil olmamızın önüne geçmemelidir.

Şayet geçerse ideolojik aidiyetimiz hapishanemiz olur, ideolojik körlük başlar.

Öyle ki, yanlış bilinen doğru, doğru bilinen yanlış olarak savunulur.

Bu defa takım tutan fanatikler gibi davranmaya başlarız; kırarız, dökeriz, yakarız, yok etmeye başlarız.

Ağzımız çok iyi laf yapıyor olabilir, görüntümüz yerinde olabilir; fakat eylemlerimiz söylemlerimizle ve verdiğimiz görüntü ile uyuşmuyorsa söylem etkisini kaybetmeye, görüntü anlamını yitirmeye mahkumdur.

Bu kapsamda hamaset ancak hasımlığı artırır.

Bir toplumun barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için hamasete ve hasımlığa değil, kardeşliğe, anlayışa ve müsamahaya ihtiyaç vardır.

İnsanlar düşünceleri ve inançları üzerinden değil; eyleyiş, tavır ve duruşları üzerinden saygınlık kazanır.

Bir toplumu oluşturan fertlerin birbirlerine karşı saygılı olma sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk ihmal edilirse birlikte yaşam tehlikeye girer.

Dürüst olmak takdir edilecek bir davranıştır. Adaleti her ne durumda olunursa olunsun elden bırakmamak erdemli davranış budur ancak.

İnsanların birbirlerine insanca, ahlaklıca davrandığı, birbirlerine saygı ile muamelede bulunduğu, birbirlerini değerli gördüğü müddetçe daha yaşanabilir bir ortam oluşacaktır.

Kendisinden olmayanları aşağı görmek, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmek, kendisi gibi inanmayanları tahkir etmek, kendi sevdiklerini başkalarının da sevmesi gerektiğini düşünmek ve kendi değerlerini dikte etmek toplumsal gerilimi artırıcı unsurlardır.

Toplumun hiçbir ferdinin kârlı çıkamayacağı toplumsal gerilime değil; toplumdaki her bir ferdin kazanacağı doğruluk, dürüstlük ve anlayışa ihtiyacımız var.