Küplüce’de Zarifoğlu’nun mezarında; sonra aşağıya inip Nurettin Durman’ın berberinde; oradan çıkıp Sezai Karakoç’un Üretmen Han’daki yazıhanesinde… Dergi çıkarır, genç yetiştirir, seminer yapar, eylem yapar. İçeriden konuşur. İçeriye konuşur. Komplekssiz bir muhalefet kalesi.
Asım Gültekin’den bahsetmeyi düşünerek yazı yazmak zor. İnsan ondan bahsederken kendinden muhakkak birazcık utanır. Bu kadar farklı işi, aynı adam mı yapıyor? Öğretmenlik yapıyor, dergiler çıkarıyor, kurs veriyor, seminer organize ediyor, oturma eylemine katılıyor. Tüm bunların yanında rutin olarak okuyor ve birkaç konu hakkında derin araştırmalar yapıyor. O yüzden Asım ile ilgili ne anlatırsak anlatalım muhakkak eksik bir şeyler kalacaktır. Kalsın. Asım’ın yapıp ettiği bir çok şeyi es geçerek yayıncılığın mayınlı alanında; mizah dergiciliğinde yapıp ettiklerine odaklanalım.
BEL ALTINA İNMEDEN MİZAH YAPMAK
Mizah alanı biraz bıçak sırtı bir alan. Herkesin kolaylıkla göze alabileceği bir alan değil. Komikliğin bel altında yapıldığında çok komik ve kolay olduğu herkesin malumu. Eğer belin altına inmeden bu işleri yapmak gibi bir telaşla yola çıkılırsa çok sıkıcı olmak gibi bir risk de var. Ama Asım Gültekin, bu teorileri çöpe atıp neredeyse bütünüyle “Leman çizgisindeki” dergilere terk edilmiş mizah alanına cesurca daldı ve önce “Cafcaf” sonra “Hacamat” dergilerini çıkardı. Aleme bir çok çizer, karikatürist kazandırdı. Bir çok cevher keşfetti. Elini en ağır taşın altına koydu. Kimselerin cesaret edip ortaya çıkamadığı bir alanda top koşturuyor.
ÖLÇÜLÜ MUHALİF: HACAMAT
Hacamat, ölçülü bir muhalifliği elden bırakmadan; hatta ölçülü bir argoyu da bütünüyle es geçmeden her hafta çıkıyor. CHP’nin “Milletçe alkışlıyoruz” sloganını ti’ye alan “Milletçe bekliyoruz” kapağı; akıllara kazınan her anlamda güzel bir “kapak”tı. Farklı stilleri kullanan çizerleri ve komik, ironik köşe yazarlarıyla cıvıl cıvıl bir dergi; Hacamat
İÇERİDEN MUHALEFET: CF
Asım Gültekin ve ekibi, Cafcaf dergisi’nin estirdiği rüzgarla haftalık olarak yayına başlayan karikatür ağırlıklı Hacamat Dergisi’nin yanı başında; “CF” ismiyle bir de aylık “Muhalefet Dergisi” çıkarıyor. “İçeriden konuşmayı” elden bırakmadan, yani ayağını buraya basarak “makul muhalefetin” kalesi olarak önümüzde duruyor CF. STK’ları eleştiriyor, belediyelere ayar veriyor, “bizim gazetelerin” köşe yazarlarına sitem ediyor dergi. “Mizahı da muhalefeti de biz yaparız. İçeriden konuşuruz. Küsüp gitmeyiz. Ama yanlışa da yanlış deriz.” diye özetlenebilecek bir duruş CF’nin duruşu. Muhalefeti, kendini yüceltmek için kullanmayan; bilakis muhalefet ettiği şey ne ise onu yüceltmenin bir yolu olarak kullanan bir duruş.
MORAL MOTİVASYON MAKİNESİ
90’ların siyasi atmosferi benim gibi İslamcı gençler için ne kadar boğucu bir atmosferdi. Post modern darbeler, koalisyonlar, gerilim… Sinir uçlarımız harap vaziyetteydi. Şiirlerimiz yerlerde sürünüyordu, intihara methiyeler düzüyorduk. Ucuz çay bahçelerinde bunalıma giriyor, mütemadiyen vakit namazlarımızı kaçırıyorduk.
Asım Gültekin ismini o zaman duydum. Dünyanın akışına kapılmadan; duruşunu, moralini bozmadan bir şeyler yapıyordu Asım. Evet moralini bozmayan bir adam. Kendinden yaşça küçük hemen hemen herkese abilik yapıyordu. Kitap hediye ediyordu onlara; bir eve toplayıp Kur’an tefsiri okuyordu; gözüne kestirdiği her üç genci yanına alıp onlarla dergi çıkarıyordu. Bir moral motivasyon makinesi gibi çalışıyordu Asım. Kah Beyazıt’ta kah Kartal’da kah Üsküdar’da. Küplüce’de Zarifoğlu’nun mezarında; sonra aşağıya inip Nurettin Durman’ın berberinde; oradan çıkıp Sezai Karakoç’un Üretmen Han’daki yazıhanesinde… İlk bakışta onu gören “dünyayı kurtarmakla meşgul büyük şairlerin” ona burun kıvırıp küçümsediğini hatırlıyorum. Çıkardığı dergilere müstehzi bakışlar fırlattıklarını…
Ama Asım, dünyanın akışına kapılmadığı gibi bu istihza rüzgarından da hiç etkilenmedi. Gençlerle irtibatını büyük bir özveriyle korudu. Bu da ona müthiş bir bağımsızlık verdi. Kızgınlığını gizlemedi, dengelerin adamı olmadı. İşini yaptı. Herkes konuştu, Asım yaptı.
Asım Gültekin’in camiayı hizaya getiren “Alışmak Ölümüne Karşı” kitabından sonra bu aralar “sayıların etimolojisi” üzerine çalıştığını duydum. Bu aralar derken belki beş yıldır çalışıyormuş üzerinde. “Pes” diyoruz. “Aşk olsun Asım” diyoruz. “Helal olsun” diyoruz. Ve kitabını heyecanla bekliyoruz.