1960 darbecileri başımıza bela etmişti. Ne yaptıysak kurtulamadık. Kendi irademizle gidip sandıkta oy vererek iktidara getirdiğimiz partilerimizi sırf hoşlarına gitmediği için kapattılar. Liderlerimizi siyasetten men ettiler. Ağzımızı açamadık.Referandumla şeklini değiştirelim dedik, fakat üzerimizdeki vesayetten kurtulmayı başaramadık.
Anayasa Mahkemesi’nden bahsediyorum. Darbe yapıp, Menderes’i darağacında sallandıranlar kendi yaptıkları Anayasa delinmesin, istibdat bozulmasın diye icat etmişlerdi. Böylece TBMM’nin eli kolu bağlanacaktı. Millet iradesini bloke etmenin en basit şeklini arıyorlardı: AYM’yi kurarak bu işi çözmüşlerdi.
Başlangıçta tek görevi kanunların anayasaya (daha doğrusu kendi âli menfaatlerine) uygunluğunu denetlemekti.
Terör bildirisine destek verenleri haklı bulmaları, “tescilli teröristleri” salıvermeleri, milletin partilerine kilit vurmaları vs. Listeyi uzatabilirisiniz.
İçeriğine katılmasak, “hatta şok edici dahi olsa” farklı düşüncelere tahammül göstermeliymişiz. “Düşünce özgürlüğü”bunu gerektirirmiş. O yüksek tahammül gücünüzü on binlerce öğrenci “sırf kıyafetleri yüzünden” okulundan atıldığında, memurlar kapıların önüne konulduğunda neden göstermediniz?
AYM bugün “halkın iktidarının”, başta FETÖ ve PKK olmak üzere terörle mücadelesinde en önemli barikat haline gelmiştir. Kimse kendini kandırmasın. Hukuk bir yönüyle “siyasi tercihlerinizle” alakalıdır. O kadar da “nesnel” değildir. Nereden baktığınıza göre değişebilir. Nasıl mı?
Hendekçilere yol verenlerin değil “bizim” şehidimiz Ömer Halisdemir, bugün ülkenin milli kahramanı. Fakat, o gece darbeciler değil de, milletimiz yenilseydi, Halisdemir “terörist”, öldürdüğü hain Semih Terzi ise darbelerinin ilk şehidi olacaktı. Mahkemelerde Pensilvanya’nın gözü dönmüş canileri değil, millet yargılanacaktı. Hem de “vatan haini” ve “terörist” olarak.
Bakmayın siz bu kurumun “en yüksek yargı organı” gibi durduğuna. Burada üye olmak için “hukukçu olmaya” dahi gerek yok. Çünkü kanun öyle diyor. Mesela terör bildirisine imza koyanları temize çıkaran Başkanvekili Engin Yıldırım İktisat Fakültesi, Hicabi Dursun ve Yusuf Şevki Hakyemez ise Kamu Yönetimi mezunu.
Madem milletin iradesinin üstünde bir şey kabul edilemez: Bütün ülkenin nihai durumuna, gidişatına, kiminle ve niçin mücadele etmesi gerektiğine 16 kişi neden karar versin?
Çok ağır mı oldu bu sözler? Devlete “katil, soykırımcı diyene hoşgörü gösterenler”, biraz da bize göstersinler. Çok şey mi istiyorum?