Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Doğu Akdeniz’de Türkiye karşısında yaşadığı hüsranı ve hayal kırıklığını bastırmak için Müslümanlara karşı giriştiği provokasyona dünyanın her yerinden tepkiler gelmeye devam ediyor.
Macron’un İslam’a ve Müslümanlara yönelik iğrenç sözlerinin ve Fransa’daki kamu binalarına Hz. Peygamber’e yönelik karikatürleri astırmasının arkasında iddia ettiği gibi sadece ‘ifade hürriyeti’nin olduğunu düşünmek safdillik olur.
Akdeniz’de Türkiye’ye karşı oluşturmaya çalıştığı Haçlı birlikteliğini sağlayamayınca histerik ruh haliyle İslam dünyasını harekete geçirerek psikolojik zemin elde etmeye çabalıyor.
Önümüzdeki günlerde Fransız istihbaratının tezgahladığı ve seçecekleri kurbanın daha önceki saldırılarda olduğu gibi ortadan kaybedildiği bir saldırı duyarsak şaşırtıcı olmaz.
Asıl meselemiz ise; ‘şeytan şeytanlığını yaparken Müslümanların bu provokasyonların tekrarlanmaması için ne yapması gerektiği’ sorusunun cevabını vermek.
Hz. Peygamber’in ölçüsüyle, ‘Müslüman bir yanlış gördüğünde eliyle düzeltme imkanı varsa eliyle, yoksa diliyle düzeltmek için çaba göstermeli, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetmeli.’
Bugünün şartlarında elimizde düzeltme imkanı olarak Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmelerini sağlayacak mekanizmalar geliştirme gibi bir seçeneğimiz var.
Sadece seçenek değil, aslında büyük bir yükümlülük de bu.
Bu mekanizmaların kuracağı küresel lobiler ve hayata geçireceği boykotlarla Macron ve türevlerinde peydah olan zihniyetin hareket alanının daraltılması gerekiyor.
Bu noktada her ferdin bireysel olarak ortaya koyabileceği tepkilerin de değişmez ölçüye göre şekillenmesi icap ediyor.
Dün sabah saatlerinde sosyal medyaya düşen somut örneklerden biri Fransa Milli Futbol Takımı oyuncusu Paul Pogba’nın Macron’ın şizofrenliğine tepki olarak artık Fransa Milli Takımı’nda oynamayacağının açıklanmasıydı. The Sun’ın iddiası daha sonra Pogba’nın instagram hesabından yalanlandı. Haber yalan da olsa tavrın nasıl olması gerektiği noktasında ışık tutuyor.
Önümüzdeki günlerde Fransa Milli Takımı’nın Müslüman oyuncularından benzer tepkilerin gelmesi de uzak ihtimal değil.
Hz. Peygamber’in ‘Hiç değilse kalbinden buğz et’ nasihatinin sebebi hikmetini ise Müslüman olduğunu unutan, sosyal medyada tepki bile vermeyen, üstelik tepki verenleri karalayan insanlar gösteriyor.
Bu kişilerin Türkiye’de; Fransa’ya ve Macron’a yönelik tepki açıklamaları sırasında Arapça olarak atılan Hz. Peygamber’e övgü sloganlarını, Hilafet gösterisi diye sunan histerik paylaşımları, insanı ‘kalbinden buğzettiğine’ bile şükrettiriyor.
Tepki açıklamaları sırasındaki Fransa ilgili ifadeleri kesip biçerek farklı şehirlerdeki eylemleri bir Suriyeli kalkışması gibi sunmak nasıl bir histerik aklın ürünü olabilir?
Örneğin İlay Aksoy isimli, kendisini Müslüman Türk Milliyetçiliği üzerine konumlandıran İYİ Parti’nin kurucusu olduğu söylenen ve Fatih gibi mütedeyyin muhafazakar bir ilçenin belediye başkan adayı yapılan bir sosyal medya karakteri, Hz. Peygamber’e yönelik hakarete binlerce insanın takip ettiği sosyal medya hesaplarında en küçük tepki göstermezken, söz konusu tepkilere ait videoları, amacı saklayarak sunmaktan en küçük ar etmiyor.
Sakarya’da sapık bir katil tarafından işlenen vahşi cinayet ortadayken, sadece Suriyeli diye küçücük çocuklara yönelik saldırılar yaşanırken ülkedeki üç beş kendini bilmezin faturasını binlerce garibana kesmek için Hz. Peygamber’e sahip çıkan Müslüman insanlara saldırmak nasıl bir ruh halinin ürünü olabilir? İdlib’de bacakları ve kolları olmayan Muhammed isimli bebeğin havaya atılırkenki görüntüsü bile mi yumuşatmıyor vicdanlarını…
Hz. Peygamber’e hakaret eden zihniyet ile sadece Müslümanların çocukları oldukları için bebekleri katleden, katledenleri savunan, evlerinden barklarından edilen yavrulara sahip çıkılmasını önlemeye çalışan zihniyet arasında bana göre hiçbir fark yok.
Hatta, Macron’un ve bu zihniyetin arkasında yatan psikolojik rahatsızlığın bir de adı var: Histeri
İnsanın psikomotor düzenindeki bozukluklardan kaynaklanan bu rahatsızlık, denetim dışına çıkarak kişinin zihinsel işlevselliğini aksattığında aşırı hayal gücü veya korkuları ifade eden nevrotik zihinsel bir hastalığa dönüşüyor. Bu hastaların en önemli özelliği, ruh sağlıklarının bozukluğundan habersiz olmaları..Psikiyatristler bu hastalığın iki şekilde ortaya çıktığını ifade ediyor. Hastaların ruhsal yıkımları bedensel bozukluklara dönüşebiliyor ya da korku histerisi olarak kendini gösteriyor.
Görülen o ki İslam’dan Müslümanlardan, gariban mültecilerden korkunun arkasında bu histerik bozukluk var. Ne yazık ki hastalıklarını kabul etmedikleri sürece tedavisi de yok.