Topyekûn millet ve tüm kurumlarıyla devlet olarak, 15 Temmuz’da başımıza gelen hadiseyi anlamaya ve çözmeye çalışıyoruz. Televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde, sosyal medyada, kurulan komisyonlarda, oluşturulan kurullarda sorular sorup cevaplar arıyoruz. Mesele o kadar girift ki, kim elini nereye atsa bir şeylere değiyor. Kim hangi yorumu yapsa, bir yönüyle isabet ettiriyor.
Yaşadığımız bu işgal girişimine dönüp yeniden baktığımızda, bizim mahallenin “insan merkezli” çalışmalarında -ki çok sınırlıdır- umumiyetle yaptığı bir hatanın da vahim sonuçları ile karşılaşıyoruz.
Bizim mahallede cemaatler ve STK’lar, gençlerle ilgili yapacakları çalışmalarda, hedef kitleyi belirlerken “kabzımal yaklaşımı” ile hareket etmekteydi çok uzun zamandır.
Yurtta ücretsiz alınıp burs verilecek, sohbetlere davet edilip özel alaka gösterilecek öğrenciler; TEOG’dan ya da LYS’den derece yapmışlar arasından seçilmekteydi. Hatta son zamanlarda başarılı olmak bile tek başına yeterli olmuyordu. Başarılı olanların da Yusuf simalası, Osman edeplisi, Ali cesaretlisi, Ebubekir ferasetlisi aranıyor olmuştu. Dikkat edilen vasıflar arasında babanın maddi durumu, gencin memleketi hatta GBT’si bile önem arz ediyordu.
Sonuçta bizim mahalle yıllardır dikkatini ve imkânlarını zaten “kurtarılmış” olan bu asrısaadet gençlerine seferber etmişti.
Yukarıdaki vasıflardan hiçbirini haiz değilse gencimiz, abilerinden burs almak bir yana tebessümü bile rüyasında görmekteydi. Tamam, YGS’den barajı aşamayan gençler de programlara davet edilirdi belki ama aradaki bu muhabbet, ” salon dolsun, hatip coşsun” kutsal(!) kaygısının ve saikinin ötesine pek geçmezdi.
15 Temmuz faillerine ve şehitlerine baktığımızda, yaptığımız bu kabzımallığın başımıza ne felaketler getirdiğini fark etmiş olmalıyız. Zira vatanı işgal edip idam fermanlarımızı imzalayacak ellerin sahiplerinin ortak özellikleri, çok başarılı olmalarıydı. Hepsi okumuş ve zeki çocuklardı. Hepsi ya TEOG şampiyonlarından ya LYS’de derece yapanlardandı. Testlerde ful çeken, tulum çıkaran dahi(!) çocuklardı. Sicilleri başarılarla doluydu.
Oysa işgali canları pahasına durduran şehitlerin karnelerine ve hayat hikâyelerine bakınca ağır bir tokat çarpıyor yüzümüze. Ev hanımından işçisine, esnafından iş arayanına, TEOG türü sınavlarda dökülen çocuklar çıkıyor karşımıza. Evet şehitler arasında dereceli olanlar da var. Ama bir elin parmakları kadar. Yani toplumda tuttuğu yer kadar.
Peygamberler tarihi bizlere göstermiştir ki, Allah’ın (cc) elçilerini destekleyen ve eylemleri ile tarih yazan nesiller, seçkinlerden değil mustazaflardan meydana gelmiştir.
Öyleyse hesapları sil baştan yeniden yapalım. Devlet ve millet olarak, vatanı için ölümü göze alan astlara da en azından kurmaylara verilen kadar değer verelim.
Gençlerimize, bizim çocuklarımız oldukları için, yarınlarımızı emanet edeceğimiz vârislerimiz oldukları için önem verelim. Artık şu TEOG ya da YGS sıralamalı seçkinci yaklaşımlara da bir son verelim. Sakın kimse “Bunlar meslek liseli, bunlardan bir şey olmaz” demesin.
Hiçbir şey(!) olamazlarsa şehit olup vatanı kurtarırlar. Bizim de kendilerinin de kurtuluşuna vesile olurlar. En başından beri olageldiği gibi…