Batının bile ‘BATI’lılaşmasının sonuna gelindiği bir zaman diliminde, 18. yüzyılda jön Türklerle başlayan bizim ‘Batılılaştırılma’ serüvenimiz içinde oluşan iki kutbun, (batı taraftarı solcu/batı karşıtı sağcı) her tür en ufak değişime karşı çıkma refleksini gösteren kutbunun ikna edilmesi neredeyse imkânsız gibi bir şeydir. Çünkü onlar doğal olarak, sahip oldukları bir şeyi kaybetme korkusuyla tepki vermekteler. Her tür değişikliği genetiklerini bozan bir şey olarak, varlıklarını tehdit eden bir şey olarak, korkunun aklı devre dışı bıraktığı ve endişenin güdülediği bir psikoloji içinde algılamaktadırlar.
Tasarı, TBMM’den geçtikten sonra medyada ‘EVET’ ve ‘HAYIR’ kampanyası kendiliğinden hızla başlamış oldu.
Referandum da, ‘Evet’ çıkması taraftarlarının, neden ‘evet’ denmesi gerektiğinin, sosyal, siyasi, tarihi ve kültürel, stratejik arka plan gerekçelerini doldurmaya çalışması normaldir.
Çünkü bu değişimi isteyenler, mevcut sistem ile bu sistemin oluşturan 12 Eylül darbe anayasasının sürekli mağdur ettiği milletin geniş halk kesimleridir.
AK Parti, bir anlamda bu sistem mağduru geniş halk kitlelerinin bir konsensüsle tercihinden doğmuştur.
‘Hayır’cılara gelince; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren, sistemi oluşturan erkin yetiştirdiği, siyasi/ideolojik nesiller, bir yandan bütün devlet bürokrasisini oluşturdular. Diğer yandan, ülkenin burjuva sınıfını bu ideolojik yapı oluşturdu.
Kurulan sistemin içinde, zamanla, siyasi ideolojik erk ve burjuvanın denetiminde sanat ve edebiyat çevreleri doğdu. Medyanın ve işçi sendikaları gibi birçok sivil toplum örgütlerinin kahir ekseriyeti bu sistem ve erk güdümünde oluştu. Özetle günümüze kadar mutlu/kutlu ve dahi seçkin azınlık bir sınıf doğmuş oldu.
‘Hayır’cıların en ufak bir değişiklikten devlet ellerinden gidiyormuş gibi algılayıp tepki vermelerini, psikolojik travmanın nedenlerini anlamak lazımdır…
Batılılaşma serüvenimizin, yanlıştı/doğruydu tartışılması artık çok anlamsız ve boşa bir zaman kaybıdır.
Muasırlaşma olarak hedeflenen ‘Batı’nın kendisi bile artık ‘Batılılaşmak’dan kaçmak için kendisine yeni bir hedef, yeni bir amaç bulma telaşına düşmüştür vesselam…