Kültür Sanat

Her köşesi sanat kokan camiler

Abone Ol

Fahri Sarrafoğlu - ÖZEL - Sadece ibadet edilen bir mekan olmaktan ziyade oranın manevi yapısına da önem verilmiş. Camiye giren kişilerin huzur bulması için estetik güzelliğe de önem verilmiştir. Her caminin ayrı bir özelliği vardır. Biz de “Çinileri ile öne çıkan” camilerimizden bahsetmek istiyoruz. Çok değerli çinileri ile adeta bir “Çini müzesi” gibi olan camilerimizi sizlere anlatacağız.

MİMAR SİNAN’IN KALFASI TARAFINDAN YAPTIRILAN NADİDE BİR CAMİ

Fatih’in her semti, her sokağında bir tarihi eser, ecdadın attığı bir imza vardır. Cami deyip geçemezsiniz ya da sibyan mektebi ya da çeşme, hepsi farklı farklı farklıdır. Mutlaka yapanın, yaptıranın bir imzası mutlaka vardır. Osmanlı mimarisinin özelliği budur, tekrar değil, farkındalık ve farklılık vardır. İşte Mehmet Ağa Camii de diğerlerinden iki özelliği ile farklı. Birincisi bu caminin mimarı, Mimar Sinan çıraklarından Hassa Mimarı Mimar Davut Ağa’nın eseri olmasıdır. Altını çizerek tekrar ediyorum, bir usta ki çırağı var kalfa olmuş sonra usta olmuş ve ustasına ulaşarak bir caminin yapılmasına imza atmış. İkinci özelliği ise bu caminin… Evet, başlıkta da verdiğimiz gibi caminin “çinileri meşhur” …Ama onun da detayları şöyle:

Köle iken ağalığa yükseldi

Mehmed Ağa Camii, İstanbul Fatih ilçesi Manyasizade caddesinde Fethiye otobüs durağının arkasında, Çilekeş Sokağı ile Mehmet Ağa Camii sokağı arasındadır. Mimar Sinan’ın çıraklarından Hassa Mimarı Mimar Davud Ağa’nın eseridir. III. Murad devrinde Dârüssaâde ağası olan Habeşî Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Mehmet Ağa aslında köle olarak saraya hizmete girmesine rağmen tıpkı Enderun eğitimi gibi ağalar ocağında eğitimini tamamlayarak Dârüssaâde Ağalına kadar yükselmiştir. Mehmed Ağa hakkında her ne kadar detaylı bilgi olmasa da yaptırdığı eserlere bakılırsa çok hayırsever biri olduğu görülmektedir. Buradaki külliyesinin dışında Üsküdar’da iki mescit, Divanyolu’nda Hoca Rüstem Mescidi karşısında bir medrese, mektep ve sebil inşa ettirmiştir.

ÇİNİ MÜZESİ GİBİ CAMİ

Üç kapısı olan Mehmet Ağa Caminin içi 16 ve 18. yüzyıl çinilerinin en güzel örnekleriyle kaplıdır. Sır altı boyama tekniğiyle yapılmış olan bu çinilerden bazılarının XVI. yy. İznik ve Kütahya çinileri, bazılarının ise XVIII. y.y. Tekfur Sarayı çinilerinden olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Çini panoların sanatsal değeri Topkapı kale dışında bulunan Takyeci İbrahim Efendi Camii’ndekiler kadar yüksektir. Alt pencerelerin üzerinde çini üzerine hat sanatının mükemmel örnekleri işlenmiştir. Mermer minberi ve ahşap kürsüsü olan caminin kubbe tavanında ayet hattı işlenmiştir.

İSTANBUL’UN EN FARKLI VE ÖZEL CAMİSİ

Çini kaplamalarıyla ünlü olan Rüstem Paşa Camisi 41 çeşit lale motifi ile İstanbul’da bulunan diğer camilerden de çok farklı. 1976’dan beri yani 10 yaşımdan beri İstanbul’u gezerim ama Rüstem Paşa Camisi deyince biraz dururum. Çok güzel ve farklı bir cami çini müzesi gibidir adeta. Ama ne zaman Londra’ya, Fransa’ya gittim oradaki müzeleri gezerken Rüstem Paşa Camisinden çalınmış Çinileri gördüm. İstanbul’da bulunan bu Çini müzesi gibi olan camimiz maalesef birçok çalınan eserlerimiz gibi çalınmış ve yurt dışında sergileniyor.

CAMİ NEDEN BU KADAR YÜKSEKTE?

Camiye girerken dönerek girilen merdivenlerden girersiniz. Diğer camilere göre oldukça yüksektir. Bir rivayete göre halk tarafından pek de sevilmeyen Rüstem Paşa camiye yaşlıların değil gençlerin gelmesini istediği için böyle yaptırdığı, Mimar Sinan’a böyle talimat verdiği söylenir ama bu söylenti tabi. İşin esası ise caminin yerinde daha önce bir mescit vardı. Bu mescit çukurda kaldığı için Mimar Sinan bunu caminin altına dükkânlar koyarak yükseltti. Onun için cami yüksektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamlarından ve aynı zamanda kızı Mihrimah Sultan’ın kocası olan Damat Rüstem Paşa için Mimar Sinan’a yaptırıldı (1561). Caminin yerinde önceki mescidin isimleri Halil Efendi Mescidi veya Kenise (Kilise) Mescidi olarak bilinmektedir. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir subasman meydana getirdi. Camiye iki yandan merdivenle çıkılır. Planı dikdörtgendir, merkezî kubbe kemerlerle dört fil ayağına ve sütunlara oturur. Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş kubbelidir. Önüne sonradan kemerler, sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı bir kısım eklendi. Rüstem Paşa Camii’nin kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır. Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır.

KİTABESİ YOKTUR

Banisinin ölümünden sonra inşa edildiği için, İstanbul Rüstem Paşa Camisi’nin kitabesi yoktur. ABD’nin önde gelen haftalık dergisi Newsweek, Avrupa’nın en güzel tarihi camisi olarak İstanbul’daki Rüstem Paşa Camisi’ni seçti. Rana Foroohar imzasıyla yayımlanan yazıda, “Avrupa kıtasında bulunan cami, Ayasofya ve Sultanahmet’ten daha az turistik ve küçük, ancak bana göre çok daha güzel ve huzurlu. Giriş özellikle çok görkemli değil. Ama bir kez içeri girdiniz mi o güne kadarki en muhteşem İznik çinileri ve mozaiklerini bulabilirsiniz” ifadelerini kullandı.

41 çeşit farklı lale motifi var

CAMİDE 41 çeşit farklı lale motifi var. Çinilerde kırk bir çeşit lale motifinin bulunduğu tesbit edilmiştir. Sadece bu kadar çeşit bile caminin farklılığını gözler önüne seriyor. O kadar çok çini kullanılmış ki İznik atölyeleri çini yetiştirememiş. Bunu üzerine Rüstem Paşa Kütahya’da çini atölyesi kurulması emretmiş.

HIRSIZLARIN YAĞMASINA UĞRAMIŞ

Özellikle dış duvarlardaki çiniler hırsızlar tarafından çalınarak bir şekilde yurtdışına kaçırılarak satılmış ve bugün birçok müzede (Fransa, İngiltere, Danimarka, ABD) sergilenmektedir. Üzücü olan ise onların yerine orijinal ama kırık çiniler gelişi güzel yerleştirilmiş. Eşsiz güzellikte ki çinilerden dış mekanda giriş kapısının sağ tarafında Kabe tasvirli bir minyatür yer alırken sol tarafında 16. yy`ın en güzel soyutlanmış bir doğa yorumu olarak sunulan bir çini tablo yer alır. Büyük iki ağaç gövdesi çevresinde laleler, sümbüller, narçiçekleri, salkımlar, bahar çiçekleri, sazlar, çintemaniler ve bulutlar resmedilir.

CAMİ NEDEN İŞYERLERİ ARASINA YAPILDI?

Rüstem Paşa’nın yaptırdığı camilerin neredeyse tamamı, ticari açıdan önemli yerlere yapılmış. Yaptırdığı diğer camiler de ticaret yol güzergâhlarda yer almaktadır. İstanbul-Eminönü, Tekirdağ-Rodosçuk ve Kırklareli-Büyükkarıştıran’daki camiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’ya giden ticaret yolları üzerinde konumlanmaktadır.

Mihrabın sağında ve solundaki halkalar

RÜSTEM Paşa Camisinin mihrabında sağda ve solda halkalar var, küçük küçük, bu halkaların amacı bir zamanlar büyük mumlukların korunması için. Bugün o mumluklar yok ama mumlukları tutan halkalar duruyor.

MİHRABINDA ÇİNİ SANATININ EN GÜZEL ÖRNEĞİ OLAN CAMİ

Akarçeşme Camii olarak da anılan bu cami Eyüp semtinde Nişancı mahallesinde, Zalmahmutpaşa caddesiyle Akarçeşme sokağı köşesinde bulunan harika bir camidir. Bânisi nişancılık, defterdarlık ve vezirlik görevlerinde bulunmuş Cezerî lakabıyla tanınan Kasım Paşa’dır. Bu Caminin diğer camilerde olmayan harika bir özelliği var ki, gidilip hassaten görmeye değer.

İSTİRİDYE KABUĞU BİÇİMLİ ŞEREFE

Cezerî Kasım Paşa Camii bir avlu içinde inşa edilmiş kare planlı bir binadır. Dört sütuna dayanan kemerlere oturmuş üç kubbeli üç bölümden ibaret son cemaat yerini takip eden, dıştan 11,20×11,20 m. ölçüsündeki harim, geçişi pandantiflerle sağlanmış 8,80 m. çapında tek kubbe ile örtülüdür. Duvarların yapımında tuğla ve kesme taş kullanılmıştır. Biçim ve ölçüleri bakımından Sultanahmet’teki Fîruz Ağa, Fâtih’teki İskender Paşa camilerine benzeyen bu ibadet yerinde cümle kapısı esas eksen üzerinde yani ortada olmayıp son cemaat yerinin en sağdaki bölümü karşısındadır. Minaresi ise taştandır ve şerefe çıkması istiridye kabuğu biçiminde bir süslemeye sahiptir.

ÇOK ÖZEL ÇİNİLER

Camide dikkate değer husus, mihrabın içine ve minberin sol tarafına kaplanmış olan çinilerdir. Bunlardan biri, Osmanlı dönemi Türk çini sanatında başlı başına bir grup teşkil eden ve sayıları pek fazla olmayan Kâbe tasvirli panodur. Mihrabın solundaki pencere üstünde yer alan bu pano, kitâbesine göre İznikli Mehmed oğlu Osman tarafından 1138 Recep’inde (Mart 1726) vakfedilmiştir. Her biri 25 İ 25 cm. ölçüsünde altı çiniden meydana gelen panoda, çiçekli bir çerçeve içinde oldukça gerçekçi üslûpta bir Kâbe tasviri yer alır. Kâbe tasvirinde çevredeki binaların da gösterilmiş olması ve belirli bir perspektifin bulunuşu, bu tasvirin önceki örneklere nisbetle daha ileri bir resim anlayışıyla meydana getirildiğini belli eder. Ayrıca mihrabın mukarnasları ortasına 22 Receb 1138 (26 Mart 1726) tarihini taşıyan tek bir çini yerleştirilmiş, aşağı bölmeler ise bu tarihe nazaran daha eskiye ait görünen çinilerle kaplanmıştır.