Her devrin adamı değil her devirde aranan, ilkeli adam olabilme!

Abone Ol

Son dönemlerde tuhaf şeyler olmaya başladı bizim mahallede. Her söyleneni, bir yere bağlama hastalığı içinde olanlar türedi. İdeolojik bir alt yapısı olmayan, sadece kişileri hedef alarak yazanlar, ne yazık ki zarar vermeye, kraldan çok kralcı olmaya başladılar.

“Beynamaz” dediğim bu gruptakiler, geçmişleri itibariyle sol veya nasıl bir muhafazakarlıksa, muhafazakar bir gelenekten geldiklerini, AK Parti’yi aslında sevmediklerini; ama şimdi onu desteklemeye mecbur olduklarını ifade ederken, rüzgarın ters dönmesiyle gemiyi ilk terk edeceklerinin sinyalini veriyorlar. Ama sinyali ne yazık ki gören olmuyor. Bu bakımdan bunların derdi, ne dava ne Erdoğan ne de Davutoğlu… Ne Arakan ne Somali ne Suriye… Ve ne de ümmetin herhangi bir yetim coğrafyası…

Bir ideolojiye elbette mesafeli olabilirsiniz, onu kerhen de elbette destekleyebilirsiniz ya da karşı da çıkabilirsiniz, bütün bunlar olabilir. Ama AK Parti cenahının yanında ayrı, dışarıda apayrı konuşmamalısınız, fitne oluşturmamalısınız. “Bunlar bize muhtaç” yaklaşımından vazgeçmelisiniz.

AK Parti’nin belki de en yumuşak karnını da bu tip insanlar oluşturuyor. Ne yazık ki bunlar öyle bir hale gelmeye başladılar ki, geçmişi itibariyle en ağır bedelleri ödeyenleri hedef tahtasına koymaktan bir an olsun da çekinmiyorlar. Kapalı kapılar ardında “ümmet coğrafyası” kavramıyla dalga geçen, İslami bir hassasiyet sergilendiğinde “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu sorarak dalga geçenler… Gençlere ne verebilirler ki?

Türkiye’de eğer bir değişim ve dönüşüm sağlanacaksa, öncelik “ilkelerin belirlenmesi” olmalı değil midir? Ve “ilkeli adamlar” üzerinden hareket edilmesi doğru değil midir? Bugün ne yazık ki, “her devirde” ilkeli kalabilen adamlar, aranan o adamların sayısı, gittikçe de azalmaya başladı. Bunun yerine “her devrin adamları” türemeye başladı.

Ehliyet sahibi “olmadıkları” halde, “kendilerine görev verilen” medya mensup ve yöneticilerinin, Türkiye’nin değişim ve dönüşümüne nasıl bir katkı sunacakları kocaman bir soru işareti. Eğer siz medya düzeni içinde yalanlarla kendinizi kandırıyor, daha düne kadar beraber ekmek yediğiniz insanları hiçbir değer, kural tanımadan hedef yapıyor, yapabiliyorsanız, bilmelisiniz ki yarın siz de hedef olursunuz. Şikayet ettiğiniz çoğu değeri, gücü ele aldıktan sonra bir yerlere bırakıyorsanız, kusura bakmayız, siz ilkesiz değil, aynı zamanda birer kukla ve şarlatansınız! Ve sizin gibilerin ömürlerinin de kısa olduğunu görmek zorundasınız.

Bir değişimden, dönüşümden önce bizler değişmeli ve ilkelerle hareket etmeyi öğrenmeliyiz.

AK Parti gençliğini ve cefakarlarını uyarıyorum: Yanı başınızda size akıl veren, sizi yönlendiren ve bir yeri tutmaya zorlayan, parlayan ya da parlatılan arkadaşların, lütfen, geçmişlerine şöyle bir bakın! Nereden gelmişler, ne yapmışlar, neyi savunmuş ve şimdi neyi savunuyorlar… Göreceğiniz tekresim; mahallenizde salyangoz satıldığı olacaktır.

Prensipler de belli, davalar belli. Arayacağınız bu ilkelerin varlığıdır.

Bütün bunları neden yazıyorum, son dönemlerde gittiğimiz bütün konferanslarda fikirlerden ziyade kişiler sorulmaya ve neden böyle davranıyorlar itirazları gelmeye başladı.

Bir taraftan “dava bilinci” diğer taraftan ise bu bilinçle uyuşmayan kişi ve yazıların oluşturduğu kirlilik.

AK Parti’nin temsil ettiği ve 2002 ruhu dediğimiz Türkiye’nin değişim ve dönüşümünü sağlayacak, ümmet için umut olacak, kurumsal olarak Anayasa’yı da değiştirecek düşünceyi kimsenin kendi menfaatleri için yedeklemeye hakkı yoktur. Bu bakımdan hiç kimse gerçekleri saptırmamalı, iyiliği emretmek ve kötülüğü sakındırmak” prensibiyle hareket ederek eksiklikleri tamamlamaya çalışmalıdır.

Unutmayın! Bir insan kendi ideolojisini oluşturmazsa önce kendisine sonra da savunduğu ideolojiye en büyük kötülüğü yapar. Bir insan ister komünist, ister şeriatçı isterse de faşist olsun. Ne olursa olsun; ama önce “ilkeli” olsun….

Allah sonumuzu hayreylesin.