Hepimiz kepazeyiz

Abone Ol

İki dirhem bir çekirdek için

Kemankeş sırrına ermek için

Bin yıldır atımın toynağındaki kan için

Evinizin direği

Kapınızın sevinci

Bir asr-ı saadet adaleti olmak için

Çektiğim çileye

Kepaze oldum

Eminim yazının başlığına bakınca olumsuzluk aklınıza geldi. Birçok kelime ve kavramımız yaşanan süreçler içinde alay konusu oldu ya da anlamından saptırıldı. Hala Şaban, Ramazan gibi kutsal isimlerimizi karikatürleştirenlerin dayattığı algılara ve travmalara maruz kalıyoruz. Maalesef kökümüzden kopartırken canımızı fena yakmışlar hala da öğrendikçe yanıyoruz.

Medeniyetimizin kılcal damarlarına indikçe hemen her yerinde bir estetik ve değerler arasında müthiş bir bütünlük, görüyor şaşırıyorum. Balıkesir Karesi Belediyesi, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğünün “Geleneksel Türk Okçuluğu” kursunun açılışına katıldım. Talimhaneyi gezerken anlattıkları merakımı cezbetti. Döner dönmez internetin başına geçip, okumaya başladım.

Arabesk şarkılardan aklımızda kalan çilekeş, güzel giyinene dediğimiz iki dirhem bir çekirdek gerçek anlamlarıyla buluştuğunda bambaşka bir dünyanın kapısı aralandı. Çile, yaya bağlanan ipe deniliyordu. Keman yay demekti. Şarkılardaki “kaşları keman sevgililer” bunu öğrenince yerini buldu. “Keş” çeken demekti. Yay çekene kemankeş demeleri bundandı.

Kepaze ise okçuluğa yeni başlayanların, ok olmadan boş boş çekmek zorunda oldukları yayın ismiydi. Ok atmaya yaramadığı, ona bağlı çile boşu boşuna çekildiği için çekenlere çilekeş denilirdi.

Daha sonra bir üstattan ders alır, ucu olmayan oklarla başlayan talimlerde yay germeyi, ok atmayı, kiriş kırmayı, toz koparmayı öğrenince uzman bir heyetin ve şeyhül-meydanın huzurunda bu maharetlerini ispat edip, kemankeş olurlardı. Liyakatini ispatlayan okçuya üstadı tarafından “Kemankeş Sırrı” (Enfal sûresi 17. âyet) fısıldanır, bundan sonra kemankeş unvanıyla sır halkasına dahil olurdu. Uzun yıllar Kemankeşe fısıldanan dua insanlardan saklandı.

İki dirhem bir çekirdek okun ucunun ağırlığıydı. Okudukça “bütün bunlar hep şiir” diyorum kendi kendime.

Farkında mısınız? Savaş ve savaşçıdan bahsediyoruz. Estetik, incelik, edep ve iman bir araya geliyor. İşte tam buradan yedi kıtayı gölgesinde tutan bir sancak yükseliyor. Biz o sancağın düştüğü yerden kalkacağına inanan, uzun yolun çilekeş yolcularıyız. Şimdilik hepimiz kepazeyiz. Gün gelecek en uzağa atılan ok hedefini bulacak. Bunu biliyor buna inanıyoruz. Bir gün bütün nehirler aynı denize akacak biliyoruz.

“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Enfal 17)