7 Haziran seçimlerinde, müzmin Erdoğan ve AK Parti düşmanı kesimlerin de kendi hesapları adına omuz atmasıyla görece büyük bir başarı elde eden HDP yetkilileri yaptıkları ilk açıklamalarda, bu durumdan duydukları memnuniyetle birlikte ‘’ emanet’’ oylar gerçeğinin farkında olduklarını ve teveccüh gösteren vatandaşları mahcup etmeyeceklerini de açıkça belirtiyorlardı. Ancak, Kandil’den gelen ‘’ne emanet oyu laaa?’’ çıkışmasından sonra HDP anında çark edecekti. Aslında bu durum oy oranı her ne olursa olsun HDP’nin gerçekte bir iradesinin olmadığını ve kendilerini PKK’nın siyasi tetikçi kanadı olmaktan öte bir başka konuma taşıyamayacaklarını net olarak ortaya koymaktaydı.
Her ne kadar, HDP eş başkanı usta provokatör lafazan Demirtaş’ın, Kobani bahanesiyle yol açtığı 6-8 Ekim olaylarında Kürt halkına yaşatılan dehşet, bu parti liderliğinin vahşi ve hukuk tanımaz doğasını açığa vuruyor olsa da, yürütülen sürecin hassasiyeti, ‘’barışa duyulan derin özlem’’ ve ayrıca seçim sathı mailine giriliyor oluşu, hesaplaşmanın sandık sonrasına ertelenmesine neden olmuştu. Meşhur Dolmabahçe buluşması ardından Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısını tanımayacağını deklare etmiş olan Kandil, bu esnada çeşitli bahanelerle irili ufaklı bazı terör eylemleri yapmaya zaten başlamıştı. 7 Haziran sonrasında ortaya çıkan yeni denklemi kendi hedefleri açısından elverişli ve zaafiyet içeren bir ortam olarak değerlendiren PKK bu kez HDP liderliğinin iradesini tamamen eline alıp -ki HDP de bunu gönül rızasıyla kabullendi- asker ve polise yeniden saldırmaya başladığı gibi bazı sivilleri sırf sakallı oldukları için IŞİD’çi yaftasıyla infaz ediyordu.
Suruç’ta yaşanan ve halen soru işaretleriyle dolu vahşi bir intihar saldırısı sonrasında açıklama yapan PKK siyasi tetikçisi demagog serok Demirtaş, halka ‘’Devlet bizi koruyamıyorsa, biz de silahlanalım ve kendimizi koruyalım’’ gibisinden güya mazlum ve masum bir kılıfla açıkça silahlanma çağrısı yapıyordu. Kısa bir süre öncesine kadar PKK’nın silahlarını ülke dışına çıkarması ya da silahsızlanması için yürütülen görüşmelerde ara buluculuk kisvesiyle İmralı yollarında boy gösteren bu babyface, şimdi akıl almaz bir şekilde ve kamu otoritesine meydan okurcasına, bırakın PKK’yı silahsızlanmaya çağırmak, IŞİD bahanesiyle bizatihi halkı PKK’lılaşmaya davet ediyordu. Bu esnada diğer eş başkan Figen Yüksekdağ ise milletin gözünün içine baka baka ve utanıp sıkılmaksızın sırtlarını PKK ve PYD’ye yaslamış olduklarını belirtmekten çekinmiyordu. Bu gibi altyapı hazırlamaya ilişkin mesajları ‘’doğru’’ alan ve özgüveni artan gözü dönmüş seri masum katilleri, şiddetli eylemlerini artırmaya başladıkları bir anda binlerce yıllık şaşmaz millet iradesinin yansıması olan devlet aklı harekete geçip, kamu düzeni bozarak bir yere varabileceklerini zanneden bu başıbozukları te’dip etmek üzere adımlar attı.
Milli birlik ve kardeşliğin tesisi için gösterilen müsamahakârlığı acziyet zannedip ve aşağılık Esed rejimine yaptığı kolpacılıkla Suriye’nin kuzeyinde kantonculuk oynamaya çalışan PYD’ye özenerek Türkiye’nin doğusunda tedhişe dayalı benzer bir yapı oluşturmaya kalkma cüretini gösteren PKK-HDP liderliği işe ilk önce uzunca dönemdir büyük bir sabır ve özveriyle yürütülen barış sürecini katletmekle başlamıştır. Bundan sonra da elinden geldiğince cinayetlerine devam etmeye çalışacaktır.
Ancak unutulmaması gereken şey, milletin artık bu sorunun devamına daha fazla tahammül gösteremeyeceği gerçeğidir. Yaptıkları alçakça katliamları Erdoğan düşmanlığıyla perdelemeye çalışmalarının ve böylelikle kronik Erdoğan nefretine düçar olmuş kesimlerin desteklerini ummalarının artık hiç anlamı kalmamıştır. Her şey apaçık bir şekilde tüm milletin gözleri önünde cereyan etmektedir ve bu millet hiç ama hiç salak da değildir.
Birileri ‘’Çözüm Süreci’’ bitti mi diye soruyor ya, şaşırıyorum açıkçası. Tüm yürütülen müzakereler, yapılan demokratik reformlar ve süreç acılar yaşanmadan milli birlik ve kardeşlik projesinin gerçekleşmesi adınaydı. Ancak arabuluculuk ve barış havarisi rolüne soyunan HDP ekibi yüzde 13’ü aldıktan sonra taraflarını silahlı örgütten yana koydular.
Bu gerçekler ışığında aşk ile bir daha soralım; Çözüm Süreci bitmiş midir? Bence tam da olması gerektiği gibi devam ediyor. Millet iradesini ellerine tutuşturulmuş silahlarla baskılamaya yeltenen odakların yok edilmesi de bu sürecin en başından beri zaten en önemli parçasıdır. Ve bu öyle ya da böyle gerçekleştirilecektir.
Biz kimse acı çekmeden, üzülmeden ve gelecekleri yok edilmeden bu iş olsun istemiştik. Ancak bunu ya yanlış anladılar ya da hiç anlamak istemediler. Bedelini herkes payına düştüğünce ödeyecektir.
Netekim, bu ‘’zafer’’ sizi bozmuştur serok Selo…
Selam ve duayla…
Not: Önemli işlere imza atan gazeteci kardeşimiz Adem Özköse’ye karşı, sol Kemalist, İrancı, Esed’çi, Maoist, PKK ve IŞİD’ci kesimlerin medyalarında yer alan, hedef göstermeye yönelik yalan ve iftira dolu yayınları şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.