Yıllarca, ailemden, hocalarımdan, iman ettiğim Vahy-i İlahi’den, Nebiler Nebisi Resulümden ve dahi okuduklarımdan ve yaşadıklarımdan öğrendiklerimle bir “dik duruş manifestosu” belirledim kendime.
Belki istifade etmek dileyen olur dedim ve sizlerle paylaşmak diledim.
1) Küçük insan yoktur! Herkesi, her yaştaki insanı önemse! Zira Rabbim halk eylerken önemsedi.
2) Küçük zaman yoktur! Bir kaç saniyelik deprem hayatımızı ve şehirleri yerle bir edebilir. Rabbimiz buna muktedirdir!
3) Küçük mekân yoktur! Gözümü kapattığımda uzak yüzleri ve diyarları getirebiliyorsam yâdıma, bir tahta sandalye de oturup saray inşa edebiliyorsam eşya ve mekân değil, ruhumun hacmi ve ufkumun genişliği önemlidir!
4) Küçük iş yoktur! Nasibime mutabıkım şımarıklık yapmam!
5) Küçük işçi yoktur! Her işçi, bütünü oluşturan başarının bir parçasıdır!
6) Küçük emek yoktur! Bir iş üretilmiş, bir sonuç çıkmışsa ortaya, üretileni beğenmeyebiliriz fakat üreticinin emeğine hürmet etmeliyiz! Bu yüzden sanatçılar ve yemek yapan hanımlar kırılgan bir kalp taşır!
7) Küçük yalan yoktur! Her yalan bir nifak eşiğidir!
8) Küçük nifak yoktur! Her nifak kulaktan kulağa bir koca ailenin, şehrin ülkenin akıbetini mahvedebilir!
9) Küçük para yoktur! Nimet kadar, emek verilerek kazanılan her kuruş önemlidir. Haksız ve haram çok kazançtansa hakkıyla kazanılmış simit parası çok mutmain edici bir paradır!
10) Küçük zan yoktur! Her zan bir varsayımdır! Olmayan üzerinden yol almak, yolu yanlışa sürükler. İlla zannedeceksek, hüsn-ü zannı tercih etmeli!
11) Küçük emanet yoktur! Bir toplu iğne ile bir sandık dolusu altına gösterilecek ehemmiyet bana göre aynıdır!
13) Küçük söz yoktur! Minicik bir vaat ile kocaman bir vaat arasındaki davranış aynı niteliğe haiz olmalı!
14) Küçük makam yoktur! Dünyevi tüm makam ve kariyerlere inat en yüce makam kulluğumdur!
15) Küçük yetki yoktur! Bulunduğumuz alandaki etkimiz yetkimizin izahı ve ispatıdır! İnsan, yaşamını organize ederken iradesiyle, tek ve etkin yetkisini tasarruf etmektedir.
Bu kadarla sınırlı değil elbette dik durmanın gerekçe ve prensipleri. Fakat bence ilk sırada yer alması gerekenlerdi bu bir kaç madde…
Bu hassasiyetler bana, kavi bir dik duruş ve kocaman bir kalp armağan etti! Sevenim kadar sevmeyenim var. Zira Rabbimden gayrısının önünde eğilip bükülmedim.
Yüksek makamlara hürmet ettim, yetkileri takdir ettim ancak kulluğa kabul edilmeyi dünyalık makam ve yetkilerden daha ehemmiyetli buldum.
Çoğu insan şaşırıp kaldı. Zira, “varlıkla” var olmanın hikayesini ezber etmişlerdi. Hâlbuki menkıbe “hiçliğimizin”, ölümlü olduğumuzun bilinci üzerine inşa edildiğinde başlıyordu.
Emanet olduğumu bildim ve emanetlerime hep sahip çıktım. İncindim hırpalandım ama prensiplerimden vazgeçmedim. Emeğimi esirgemedim!
Kullanıldığım iddia edildi, yine de niyet ettiğim, Rabbin rızasına muttali oluşumdan caymadım! Beni kullananın, kendine zulmettiğine inandım. Ben, onun adına üzülüp kendim daha çok gayrete düşeceğim. En güvendiğim yerden vurulacağım yine, en sevdiğimden incineceğim belki de…
Harcanacağım, içim yanacak! Ama harcamayan, niyeti esas alan Rabbimin bana kıymayacağına inandığımdan “İnanıyorsanız üstünsünüz” ayeti kerimesini zırh eyleyip eğilmeden, bükülmeden, el etek öpmeden yoluma devam edeceğim!
Minnetsizliğimi kibrime sayan kimi makam ehli bile ki, secdede dile getirip “âmin” diyerek imzaladığım her dilekçemin Hakiki Makamda kabul göreceğine inanıyorum.
Hayr ise makbul olur, değilse yine makbuldür!