Hayatı sanala bağlamak

Abone Ol

Derler ki, yaşadığınız musibetlerden bilmediğiniz hayırlar doğabilir. Daha beterinden korunmuş olmanın yanı sıra insanın önüne yeni ufuklar da açılır. Bu adını anmak bile istemediğimiz virüs dünyada çok insanın hayatına mal oldu. Ancak kalanlara dersler vermeye devam ediyor. Bu süre içerisinde şöyle bir kendimizi, çevremizi, gidişatımızı yeniden gözden geçirme fırsatı bulduk. Hayatımızda olması gerekenlerle olmaması gerekenleri değerlendirdik.

Artık hepimiz dünyanın eski dünya bizim de eski insanlar olmayacağımızı biliyoruz. Önümüze yeni imkânlar çıktı. Artık müşahhas olmayan soyut işlerin sanal âlem dediğimiz dijital zeminde daha kolay olabileceğini aynelyakin yaşadık.

Dijital dünya bize birçok yenilikler sunuyordu ama pek fazla ciddiye almıyorduk. Şimdi gördük ki birçok işimizi hiçbir yere gitmeden yapabiliyoruz. Hele toplantılar… İstanbul gibi şehirlerde bir saatlik toplantıya 2 saat önceden yola koyulup toplantı bitince gene 2 saat yollarda zaman kaybetmek gerçekten insanı yoruyordu.

Fakat insan hep dengeyi kaçırmak için sistemi zorlamayı seviyor. Bu defa toplantılarda saatlerce ekran karşısında oturup bir cama bakmak insanı fizik ve zihin olarak yoruyor.  Bir de kullanımda az da olsa bir görüntü bilgisine sahip olunmasında fayda vardır. Genelde arkada tavanların göründüğü kafaların yarısının kesildiği deforme görüntüler oldukça rahatsız edici oluyor. Sanal ortamda yabancı tekeller giderek güçleniyor. Acilen yerli yazılımlara ihtiyaç olduğunun altını çizmek istiyorum. Sanal âlemde hiçbir bilginin güvenliği yok.

Artık hayatımıza yeni kurumlar giriyor; sanal fuarlar, sanal toplantılar, sanal alışverişler yeni dünyanın vazgeçilmezi haline geldi. Ancak bu alanlarda hem donanımlı insanlara hem de bu alanın değerlendirilmesine yönelik stratejik akla ihtiyaç var. Yoksa birçok dünya devi dünyayı parsellemeye devam edecek. Sanayi çağını kaçırdık diye hayıflandık ama şimdi de dijital çağı kaçırmak üzereyiz. Hala şansımız var bir yerlerinden yakalamak için ama yarın çok geç olabilir.

Karantina günleri hangi işi ne kadar zamanda kaç kişi ile yapabileceğimizi de ortaya çıkardı. Gizli işsizlerde bu vesile ile su yüzüne çıktı. İş yerlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ne kadar zamanda işleri kaç kişiyle daha verimli yapılabileceğini ölçmek kolaylaştı. Özellikle büyük müesseselerde iş yapmayıp dedikodu yapan, iş yapanlarında moralini bozanlardan bir kısmı evde kalınca çalışmanın kıymetini anlamışlardır umarım.

Bu günlerde en çok öğrendiğimiz şeyler sağlık hakkında bilgiler oldu. Bazı ecnebi kavramları da öğrendik, zorlanarak ta olsa söylemeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Kurulu Başkan vekili İskender Pala bu kavramların yerine Türkçelerini önerdi.”pandemi” yerine “salgın”, “bulaş” yerine “bulaşı”, “peak” yerine “zirve”, “entübe” yerine “solunum”, “droplet” yerine “damlacık”, “immün” yerine “bağışıklık”, “pnömoni” yerine “zatürre”, “filiasyon” yerine “türevi, türevsel” kelimelerini önerdi.

Hayatımızı gerçek ve sanal tehlikelerden dilimizi de virüslerden koruyalım.