Hayaller: “Artık muhtar bile olamaz” Hayatlar: Başbakan, Cumhurbaşkanı, Başkan…

Abone Ol

Türkiye’nin, bir milyon dolar borç para bulmak için AB(D)’nin, IMF’in kapısında dilendiği, ülkenin itibar ve haysiyetinin üç kuruş edildiği, şamar oğlanı gibi muamele gördüğü günler…

Uzak değil 16 yıl evvel. Bilmeyenler, “Kim yaptı, nasıl oldu, neden oldu” sorularının cevabını, hâlihazırda 35 yaş üstü herhangi bir akraba, eş-dostundan öğrenebilir. Kesmezse Doğan Medya’nın arşivlerine baksınlar, oradan bile doğruya ulaşacaklardır.

Bu çetrefilli, kangrenik, sefil günleri yaşayan ülkemizin, milletimizin yerli ve milli bir kadroya, umut vadeden bir rehbere, lidere ihtiyacı vardı. İşte o kadro AK Parti bünyesinde teşekkül eden kadroydu, lider ise Recep Tayyip Erdoğan’dı. 2001’de AK Parti kuruldu ve 16 yıldır milletimizin teveccühünü alıyor, yaptığı icraatlar vesilesiyle seçmenin takdirini kazanıyor.

AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’ye değişim ve dönüşüm yaşattığını, bunun büyük bir “tehlike”ye dönüştüğünü gören şer güçlerin, bir şeyler yapması gerekiyordu! Türkiye rahat durmuyor, Recep Tayyip Erdoğan haddini aşıyordu! Buna bir “dur” denilmesi gerekiyordu. AK Parti’ye kapatma davasıyla başlayıp “Cumhuriyet mitingleri”, 7 Şubat MİT operasyonu, Gezi olayları, 17/25 Aralık FETÖ yargı darbe teşebbüsü, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine varan süreç, Türkiye’yi Erdoğan’sızlaştırma süreciydi. Türkiye gün geçtikçe urlarından birer birer kurtuluyor(du), Yeni Türkiye’nin temel taşları tek tek diziliyor(du). Menzile ulaşmak sancısız olmaz, olmayacak.

Türkiye ayaklarının üzerinde durmaya başlamışken, devletin içinden “Eski Türkiye”den kalma bazı uygulamaların tekrar nüksettiğini, birilerinin, toplumun sinir uçlarıyla oynamak istediğine şahit oluyoruz. Geçen hafta Şemdinli Altınsu köyünde “Eski Türkiye”den kalma bazı insanlık dışı uygulamaların yaşandığı medyaya yansıdı.

“Bizim mahalleden” denilen koca koca adamlar, Kemalist reflekslerle “PKK propagandası yapılıyor” diye hadiseyi duyuran yazarlara, insanlara etmedik hakaret, itham bırakmadılar. “Apocular”, “Neden bizim penceremizden bakmıyor, devleti topyekûn itham etmiyorsunuz ” diye linç ediyorlardı, bu taraftan görünenler de “PKK propagandası yapıyorsunuz” diye… Araştırmalar sonucunda iddia edilen uygulamanın gerçek olduğu ve bir polis memurunun görevden uzaklaştırıldığı öğrenildi.

Yazık günah değil mi? Neden adaleti, hakikati elden bırakıp önyargıyla, Kemalistler gibi ideolojik bir bakış açısıyla olaya yaklaştınız? Devletin, “Eski Türkiye”de uyguladığı politikalar yüzünden bir nesil/jenerasyon kaybedildi, PKK’nın kucağına itildi. Geçmişten hiç ders almaz mısınız? Hâlâ aynı kusurda neden ısrar ediyorsunuz? Bu ülke dünya mazlum ve mağdurlarının sığınağı, son kalesidir. Bu barbarca uygulamaları sahiplenerek, hoş görerek, üstünü örtmek isteyerek insanların, mazlum ve mağdurların bu sığınağa bakışını sakata getiriyorsunuz. Bu asabiyet yaklaşımıyla Bu ülkeye, bu millete ihanet ediyorsunuz. Yapmayın, ayıptır, yazık tır, günahtır. Bir neslin/jenerasyonun daha elden kayıp gitmesine sebep olmayın.

Ressam Bob, “Şuraya da dün konjonktür müsait iken ‘Kürtçü’ pozisyon alıp şimdi ise ne olduğu kestirilemeyen bir eski liboş profili çizelim” demiş midir?!