Gerçek gündeme baktığınızda başka bir şeyi görüyoruz.
Toplumun gündemine sokulan suni gündemler ise bambaşka. Herkes birbirine düşman olmuş. Küfür, hakaret, aşağılama aldı başını gidiyor. Kamplaşma, nefret, ötekileştirme, etiketleme diz boyu…
Şu çok net!
Türk Milleti’ne operasyon çekiliyor.
Nasıl mı?
Önce konuşulması gereken başlıkları verelim;
Fransız Le Monde gazetesi “Yüzyıl sonra Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan intikamı” başlığını atarak, Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilen hamlenin kritik önemine vurgu yaptı.
Diğer taraftan daha 10 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya Camiini yeniden aslına rücu ettirerek tarihi yeniden yazdı.
Bu gelişmelerin hikmetini tefekküre yönelemeden birbirimizle kavga etmeye başladık.
LGBT lobisinin en büyük düşmanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı LGBT dostu ilan edenler, Dindar kadınları ise İstanbul Sözleşmesi’ne destek olduğu iddiasıyla ‘aşağılık İslamcı Feminist’ olarak yaftaladılar.
Aile değerlerinin deformasyonundan dem vuranlar devleti yöneten Cumhurbaşkanı’nı hedef gösterip, çalışan dindar kadınları ise en büyük suçlu ilan ettiler.
Operasyon, toplumun tüm katmanları için özenle uygulamaya konmuş durumda.
Seküler camiada ise; kadın politikalarında çığır açan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘kadın düşmanı’ olarak lanse ettiler.
Kurguya baktığınız zaman her iki mahallede de hedef alınan AK Parti oluyor.
Suçlanan kadınlar oluyor.
Bu kurgunun kazananı sadece ve sadece hamasettir, iktidarın karşısında konumlanan siyasi yelpazedir. Kiminin derdi kadın hakları, kiminin derdi ‘aile ve değerler’ gibi görünse de hedef alınan iktidardır. İyi niyetle argümanını savunanlara diyecek sözüm yok. Fakat bu süreçte toptancı bir üslupla, sloganlar üzerinden yürüyen, bağcıyı dövme peşinde olanlar oldukça baskın görünüyor. Bu da meselenin özünü yitirmemize neden oluyor. Kavganın sonunda “biz neyi tartışıyorduk” demek; ziyanda olmaktır.
O yüzden konuya duyarlı olan herkesi itidal üzere olmaya, yavaşlamaya, argümanlar üzerinden konuşmaya davet ediyorum.
Şunu da not düşmek icap eder!
Sayın Cumhurbaşkanı’nı tehdit diliyle bir yere çekmenin mümkün olamayacağı açıktır!
Meydan okumaysa bunu defalarca darbecilere, vesayetçilere, dış güçlere, içerdeki sözcülerine karşı haykırmış olan bir lider var karşınızda!
Fikriniz varsa, iyi niyetiniz varsa buyrunuz!
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
İstanbul Sözleşmesi bir hesap görme aracı olarak kullanışlı bir malzemeye dönüştü.
1-Önce görüşümü ifade edeyim ki, belki bir nebze önyargısız okumaya vesile olur. Kadına ve aciz durumda olan herkese yönelik şiddetle mücadelede yerli hukuk yapımlarıyla yola devam etmek ve içinde muğlak ifadelerin yer almadığı hukuk metinleri oluşturmak daha isabetli olur düşüncesindeyim.
2-Hararetle İstanbul Sözleşmesi’ni savunan muhalefet kanadı, 2011’de bu metin imzalandığında neden sessiz kaldılar. Madem büyük başarıydı, bir kere bile olsun dillerinden bir teşekkür bir tebrik duymadık.
3-Muhafazakar camiada bir kesim bu sözleşmeyi şiddetle eleştiriyor. Soruyorum; 2011’de neredeydiniz? Toplumsal Cinsiyet kavramı yeni icat edilmedi? Veya cinsel yönelim tanımı gündemimize yeni girmedi. Uyuyor muydunuz? Reflekslerin zayıf olması, süreçlere emek vermekten uzak, retorik peşinde koşan kolaycılıktan kaynaklanıyor. Madem aileyi ve kadın politikalarını bu kadar önemsiyorsunuz, 2011’de sözleşmenin tartışmaya açıldığı süreçte en az Feministler kadar bu sürece emek verip karşı çıkacak argümanları üretseydiniz… Dedikten sonra susma hakkımı kullanıyorum.
KADEM
KADEM 2013’te kuruldu. Birilerinin akıl oyunu yaparak sözleşmeyle LGBT’yi ardından da derneği aynı torbaya koyması ve laf kalabalığı ile bir hedefe yönelmesi manidardır.
Sözleşme ihtiyaç duyulursa siyasi irade tarafından güncellenecek veya iptal edilecektir. Fakat burada gözden kaçırılan bir husus var. Birileri, sözleşme üzerinde KADEM’i dövüyor. KADEM kadın çalışmalarındaki tekeli bozmuştur. Feminizmin kucağına atılan kadın sorunları artık yerli bir bakış açısıyla tartışılmaktadır. Sahada ciddi bir oyuncu olarak özgüvenli duruşuyla, kadın meselelerine kafa yormaktadır. Eşitlik değil adalet üzerinden perspektif geliştiren KADEM’i anlamak zor olmasa gerek. Yapmamız gereken biraz okuma yapmak, temas kurmak, çalışmaları izlemek ve anlatılanları dinlemek olabilir.
DİNDAR ERKEKLER
Bu başlığın içini doldurmak için ayrıca bir yazı yazılabilir. Fakat mahallenin kirli çamaşırlarını yazılarımda ortaya dökmek gibi bir adetim yok. Sadece bir – tek soru soracağım; Aile değerlerinin dejenerasyonunu ve toplum ahlakının bozulmasını kadının çalışmasıyla ve iktidarın aile politikalarıyla özdeşleştiren ağabeylerimiz, büyüklerimiz acaba evde nasıl bir eş ve nasıl bir baba rolündeler? Çocuklarının ahlaki gelişimi için emek vermişler midir? Koca olarak sadakati, dürüstlüğü, merhameti, vefayı ve İslami ahlakı kuşanmışlar mıdır? Önce herkes aynaya baksın. Ardından konuşuruz.
KANAAT ÖNDERLERİ KADIN CİNAYETLERİNİ NEDEN GÖRMEZDEN GELİR?
Dinimiz; zayıf olanın, mazlum olanın yanındadır. Merhamet ikliminde Efendimiz Aleyhiselam’ın yaşam tarzı bize eşsiz bir muamelat yelpazesi sunar. Bu kapsamda Hz. Peygamber’i (sav) rol model olarak gören ve hayatını ona göre tanzim edenler, neden kadınlara uygulanan şiddet, cinayet ve taciz haberlerine sessiz kalırlar. Bu sorunun çözümüne yönelik İslami söylemler hayat kurtaracaktır.
Mazlumları suçlamayı bırakın, zalimlerle uğraşın!
Sorun olmayın!
Çözüm üreten olun!