AK Parti ile cemaat arasındaki ayrışmanın başladığı “dershanelerin dönüşüm kararı”nın alındığı günlerden sonra hem AK Parti’den hem de cemaatten çok sayıda önemli isim ayrıldı. 17/25 Aralık kumpası neticesinde yanlış tarafta olduğunu fark eden çok sayıda AK Parti’li ve cemaatçi, bulundukları konumlardan çekilerek yollarını ayırdılar.
Nedense; AK Parti’den ayrılanları şatafatlı, cafcaflı, gürültülü bir şekilde duyarken, cemaatten ayrılanlar sessiz sedasız uğurlandılar. Halen daha Zaman gazetesinden hangi isimlerin ayrıldığını bilmiyoruz. İnternette arama yapıldığında dahi kimlerin Zaman ile yollarını ayırdığını bulamıyoruz. Medya ve haber sitelerinde ayrılanların çoğunun adı sanı geçmiyor. Oysa bilmem hangi şehrin belde başkanı AK Parti’den istifa etse, büyük puntolarla duyuruluyor, “AK Parti’de büyük istifa” diye sunuluyor. Haber bültenlerine flaş olarak konu oluyor.
Üşenmedim araştırdım. Muhabir ve editörlere hiç bakmadım. Cemaatin diğer gazetelerini de hesaba katmadım, sadece amiral gemisi Zaman’dan ayrılanlara baktım; 10 önemli isim ayrılmış. Dershane tartışmalarının başladığı günlerden itibaren Leyla İpekçi, İskender Pala, Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Ulusoy, Salih Zengin, Ali Ural, Hüseyin Gülerce, Etyen Mahçupyan, Hayri Beşer ve Osman Turhan, cemaatin AK Parti karşısındaki tavrından rahatsızlık duyarak ceketlerini alıp çıkmışlar gazeteden.
Çoğu okur, bu isimlerin bir kısmını hâlâ Zaman’da sanıyor. Birçoğu veda yazısı dahi yazamadan, okuruna “gidiyorum buralardan” diyemeden gitti. Hüseyin Gülerce ve Etyen Mahçupyan haricindekilerin gidişi olabildiğince sessiz sakin oldu. Sanki bu isimlerin gittiğinin duyulmaması için sessizlik sarmalı uygulandı. Kendi internet sitelerini geçtim, bağımsız medya sitelerinde dahi bu isimlerin ayrılışı haber olmadı. Acaba neden?
7 Şubat 2012 tarihinde Hakan Fidan’ı tutuklamayı kafaya koyduklarında taraflarını belli ettiler. Gezi Parkı namı ile başlayan darbe kalkışmasında ise taarruza geçtiler. 17/25 Aralık kumpası ile de son vuruşu yapacaklardı, ama olmadı. Bu kez son bir gayretle kamikaze hakimlerini devreye soktular; ancak onlar da işleri ellerine yüzlerine bulaştırdı, bir çuval inciri berbat etti.
Bakmayın siz, “dimdik ayaktayız, yıkılmadık” mavralarına. On yıllardır görmezden gelinen, ses çıkarılmayan çarpık yapının çatısı altında yaşamak zorunda kalanlar, gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başladıkça bu yapıdan yakalarını kurtarmaya başladılar. Kendi ülkesine kumpas kurmaktan, kendi vatanına ihanet etmekten çekinmeyen, her yer ve zeminde kendi ülkesini gâvura şikâyet eden bu yapıdan yakasını kurtaranlar rahat bir nefes alıp, ilk iş bunca kirli geçmişe esastan tövbe ediyor, ardından da o yapı içerisinde kalmaya devam edenlerin kurtulmaları için dua ediyorlar.