Sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın temel sorunlarını isabetle tahlil ve teşhis edip kalıcı etkin çözümler üretebilmek için on dört asır boyunca Müslüman âlim ve mütefekkirlerin büyük gayretleri olmuştur. Hayata aktif katılımlarıyla verdikleri canlı mücadeleler yanında kalıcı ilmî ve fikrî eserler bırakan mütefekkir ulemamızın kıymetli eserleri günümüz insanlığına da ışık tutmaya devam etmektedir. Bu haftaki yazımızda, fikirlerinden günümüzde de istifade ettiğimiz bazı mütefekkir âlimlerin özlü eserlerini iki dilde bir arada yayımlayan yeni bir seriden siz kıymetli okurlarımı haberdar etmek istiyorum.
BİR KİTABI İKİ DİLDE OKUMANIN ZEVKİNİ TATMAK
Beyan Yayınları, İslam kültürünün yeni kuşaklara ulaştırılmasına yardımcı olabilecek yeni ve farklı bir seri başlattı. “İki Dil Bir Kitap” adıyla yayımlanan bu seri, kurucu vasfı olan önemli eserlerin Türkçe çevirilerini Arapça asıllarıyla birlikte sunuyor. İslam inanç ve kültürünün en önemli temsilcilerince kaleme alınmış kimi uzun makale ve/ya risalelerin Arapça nüshalarının tercümeleriyle bir arada sunulduğu bu yeni seri, Arapça metin ile çevirisini sayfa sayfa, paragraf paragraf karşılaştırmalı olarak mütalaa imkânı da sunmakta.
Daha önce İmam Gazali’nin “Ey Oğul” ve “el-Munkiz mined-Dalâl” ile İmam Cüveynî’nin “el-Varakât” isimli eserlerinin yayınlandığı bu seriye 10 yeni eser daha eklendi. Editörlüğü Beyan Yayınları’nca uhdeme tevdi edilen, Türkçe çevirilerini baştan sona redakte ettiğim, Arapça nüshalarında ise imla hatalarını düzeltmekle iktifa ettiğim on yeni eseri dikkatlerinize sunuyoruz:
1) İmam Azam, el-Fıkhu’l-Ekber
2) İmam Şafiî, el-Fıkhu’l Ekber
3) Muhammed İkbal, Müslüman Gençlik (eş-Şebâbu’l-Müslim)
4) Muhammed Ebu Zehra, İslam Birliği (el-Vahdetu’l-İslâmiyye)
5) Cevdet Said, İslam’dan Neden Korkuyorlar? (Lime Hâz’r-Ru’bu Kulluhu mine’l-İslâm?!)
6) Hasan el-Benna, İslam ve Siyaset (el-İslâm ve’s Siyâse)
7) Hasan el-Benna, On İlkemiz (Erkânu Bey’atina el-Aşera)
8) Seyyid Kutub, Ruhun Sevinci (Efrâhu’r-Rûh)
9) Seyyid Kutub, Gördüğüm Amerika (Amrîka elletî Raeytu)
10) Yusuf el-Karadâvî, Günümüzde Müslüman Gençliğin Vazifeleri (Vâcibu Şebâbi’l-Müslim el-Yevm)
Cep kitabı ebadında hazırlandığı için taşıma ve okuma kolaylığı en yüksek seviyede olan “İki Dil Bir Kitap” serisinde yer alan kitaplar, rengârenk ve sapasağlam ciltleri sayesinde elden ele dolaşarak çok uzun süre okunabilecek niteliğiyle ayrı bir cazibe de oluşturmakta. İslam’ın inanç, kültür ve siyasetine ilişkin özlü temel metinlerinden oluşan bu seri, içeriği kadar sunumuyla da İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinin öğrenci ve hocaları başta olmak üzere Arapçaya alaka duyan tüm okurların dikkatini hak eden iddialı bir çalışma…
İSLAM’IN SİYASET ANLAYIŞINI DOĞRU KAVRAMAYA ÇALIŞMAK
Beyan Yayınları tarafından araştırmacı, yazar ve okurların istifadesine sunulan ve yeni yılda yeni eserlerin ilave edilmesiyle daha da zenginleştirilecek olan “İki Dil Bir Eser” serisinden bir kitapçığı örnek olarak dikkatinize sunmak istiyorum. “İslam ve Siyaset” başlığıyla Gamze Özden tarafından Türkçeye kazandırılan bu kitapçık, Şehit İmam Hasan el-Benna’nın ‘Müslüman Kardeşler Öğrenci Kolları’nın, Muharrem 1357 (Mart 1938) tarihinde düzenlemiş olduğu kongrede irat etmiş olduğu hitabenin yazıya dökülmüş hali olup giriş kısmını paylaşmakla yetineceğim:
“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Hamd Allah’a mahsustur. Salât ve selam Efendimiz’in, ehli beytinin ve ashâbının üzerine olsun.
‘Ey İnsanlar! Şüphesiz Rabbinizden size açık bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah’a iman edip, O’na sımsıkı sarılanları ise Allah, Kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları Kendisine ulaştıran doğru bir yola iletecektir.’ (Nisa 4:174-175).
SÖZ VE SÖYLEMLE YETİNMEYİP BİZZAT EYLEME GEÇMEK
“Değerli kardeşlerim! Beni dinleyen bir kitlenin karşısında durduğum her defasında, insanları söz meydanından amel meydanına, planlama ve programlama meydanından hayata geçirme ve uygulama meydanına davet ettiğimiz her gün için Allah’tan bizi affetmesini diliyorum. Hatip unvanıyla konuşarak geçirdiğimiz süre çoktan uzadı. Zaman ise artık bizden sıkı bir biçimde meyve verecek ciddi çalışmalar yapmamızı istiyor. Tüm dünya güç ve gayret unsurlarını eline almışken, bizler hâlâ sözler ve hayaller dünyasında yaşıyoruz.
‘Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır. Allah kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.’ (Saff 37:1-3).
Değerli kardeşler! Kardeşlerimiz size, devletin kalkınması, istikrarı, kuruluşu ve gelişimi gibi milletlerin hayatını ilgilendiren tüm olgularda, İslam’ın manasının kuşatıcılığı ve kapsayıcılığı hakkında bilgi veren konuşmalar yaptılar. Bazı kardeşlerimiz sizlere İslam’ın milliyetçilik karşısındaki tutumu hakkında bilgi verdi ve sizlere aslında İslam milliyetçiliğin sınır olarak en geniş, varlık olarak en genel ve ölümsüzlük olarak en meşhur mahiyette olduğunu gösterdi. Kardeşlerimiz yine sizlere, vatanına en bağlı ve milletine en tutkun kimsenin, müminlerin sahip olduğu coşku ve millî duygulardan yoksun ırkçı söylemlerde aradığını bulamayacağını gösterdi. Kardeşlerim size bu konuyu uzun uzadıya anlattığından dolayı, bu hususa daha fazla değinmeyeceğim; ancak ben, insanların hakkında çokça yaygara kopardığı ve dolayısıyla hakkında çokça hataya düştükleri bir konuya, yani ‘Siyaset ve İslam’ konusuna değineceğim.” (s.15-19).
DİNİN SİYASETLE SIKI İLİŞKİSİNİ GÖRMEZDEN GELMEMEK
“Şâyet birinin seninle Siyaset ve İslam hakkında konuştuğunu görürsen, hemen o kimsenin, ikisinin arasına bir set çektiğini ve her ikisine de ayrı ayrı anlamlar yüklediğini fark edersin. Dolayısıyla bu iki mefhum, insanlar nezdinde bir araya gelememektedir. İşte bundan dolayı bu cemiyet siyasi olarak değil de, İslami olarak isimlendirildi. Yine bu toplantı, siyasi değil, dinî olarak nitelendirildi. İşin ilginç tarafı, İslami kuruluşların ilke ve metotlarında şu ifadeye şahit oldum!: ‘Kuruluş, siyasi meselelerle ilgilenmemektedir.’
Size bu konu hakkında öneride ya da uyarıda bulunmadan önce, iki önemli konuya dikkat çekmek istiyorum:
Birincisi: Particilik ile siyaset arasındaki fark oldukça büyüktür. Bazı meselelerde bir araya gelebilir ya da birbirlerinden ayrılabilirler; kişi kelimenin tam anlamıyla siyasetçi olduğu halde, bir partiye bağlı olmayabilir, uğrunda ölmeyebilir de. Aynı zamanda kişi, kelimenin tam anlamıyla partici olduğu halde, siyaset meselelerinden hiçbir şey anlamayabilir. Yine söz konusu unvanlar tek bir adla birleştirilebilir; kişi eşit mesafede ‘partici siyasetçi’ ya da ‘siyasetçi partici’ olabilir. Benim siyasetten kastım ise, particilikle sınırlandırılmayan, ümmetin iç ve dış meseleleriyle ilgilenen ‘mutlak siyaset’tir.
İkincisi: Müslüman olmayan kimseler, İslam hakkında cehalete kapıldıklarında ya da İslam’ın Müslümanların içselleştirdiği, kalplerinin derinliklerine nakşettiği ya da uğrunda mallarını ve canlarını feda ettikleri emir ve ilkeleri karşısında çaresizliğe düştüklerinde, Müslümanların benliklerindeki İslam’ın ismini ya da şeklini zedeleyemeye çalışmadılar; bilakis İslam’ın pratik hayatta güçlü olan ne kadar yönü varsa hepsini silip süpürecek bir biçimde dar bir daireye sokmaya çalıştılar. Böylece Müslümanlar için geriye sadece hiçbir faydası dokunmayan unvanlar, şekiller ve görüntüler bıraktılar. Müslümanlara, İslam’ın ayrı, toplumun ayrı şeyler olduğunu, İslam’ın ayrı, kanunun ayrı şeyler olduğunu, İslam’ın ayrı, ekonomi meselelerinin ayrı şeyler olduğunu, İslam’ın ayrı, genel kültürün ayrı şeyler olduğunu ve en nihâyetinde İslam’ın ayrı, siyasetin ayrı şeyler olduğunu söyleyerek, İslam’ın siyasetten uzak tutulması gerektiğini anlattılar.
Allah için bana söyleyin kardeşlerim, İslam siyasetten, toplumdan, ekonomiden ve kültürden ayrı bir şeyse nedir öyleyse? Huzurlu bir kalpten yoksun rekâtlar mıdır, yoksa Rabia el-Adeviyye’nin de söylediği gibi, ‘istiğfarın bile istiğfara ihtiyaç duyduğu’ birtakım lafızlar mıdır? İşte bu yüzden sevgili kardeşlerim, Allah (c) Kur’an-ı Kerim’de mükemmel, hüküm koyan ve detaylı bir nizam getirmiştir:
‘Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.’ (Nahl 16:89).
İslam düşüncesi hakkındaki yanıltıcı anlam ve İslam manasının içerisine sokulduğu bu dar sınır; Müslümanları içine hapsetmeye çalışan ve ‘İşte size din özgürlüğü verdik. Nitekim anayasaya göre, devletin resmî dini İslam’dır’ ifadesiyle adeta onlarla dalga geçen İslam düşmanları tarafından ortaya atılmıştır.” (s.21-27).
İSLAM’IN KUŞATICILIĞINI DARALTMAK İSTEYENLERE KARŞI UYANIK OLMAK
“Değerli Kardeşlerim! İşte ben, bu kürsüden sizlere tüm açıklıkla İslam düşmanlarının istediği şekilde İslam’ın dar ve kısıtlı bir anlamının olmadığını ilan ediyorum. İslam, inanç ve ibadettir. İslam, vatan ve millettir. İslam, hoşgörü ve kuvvettir. İslam, ahlâktır ve hayatın somut olan her alanını içine alır. İslam, kültür ve kanundur. Dolayısıyla Müslüman, İslam’ın hükmünü istemekle, ümmetin tüm meselelerini kuşatan bir hükmü istemektedir. Nitekim, Müslümanların derdiyle hemhal olmayan, onlardan değildir.
Selef âlimlerimizin de İslam’ı bu şekilde anladığına inanıyorum. Onlar, soyut ahiret hayatından evvel, somut dünya hayatının her alanında İslam ile hükmediyor, İslam için mücadele ediyor, İslam’ın kurallarına göre hareket ediyor ve İslam’ın çizdiği sınır üzerinde ilerliyordu. Öyle ki, ilk Halife Hz. Ebu Bekir (r), ‘Eğer benim devemin ipi kaybolsa, onu Allah’ın Kitabı’nda bulurum’ buyurmuştur.
İslam’ın kuşatıcı anlamı ve onun particilikten soyutlanmış siyaset anlayışına yaptığım genel vurgudan sonra, artık açıkça Müslüman’ın, ümmetin meselelerini göz ardı edip onlar için gayret sarf etmeyerek sadece siyasetçi kimliğiyle tam anlamıyla İslam’ı yaşayamayacağını, İslam’ın kayırma ve soyutlama anlayışını kabul edemeyeceğini ve her İslami cemiyetin, programlarının başına, ümmetin siyasi meseleleriyle ilgilenme maddesini eklemesi gerektiğini, aksi halde bu cemiyetlerin İslam’ın anlamını kavramaya ihtiyacı olduğunu söyleyebilirim.
Değerli Kardeşlerim! İzin verin, sürekli İslam ile siyasetin birbirinden ayrılması ile ilgili nameleri dinlemeye alışkın bir toplumun gözünde oldukça yabancı görünen bu anlamı biraz daha açayım. Bazı insanlar, bizler bu törenden ayrıldıktan sonra hakkımızda, ‘Müslüman Kardeşler cemaati, ilkelerini bir kenara attı. Dinî bir cemaatken, siyasî bir cemaat oldu’ şeklinde konuşabilir, bazıları ise kendi görüşüne göre bu değişimin sebeplerine dayanarak farklı yorumlar ortaya koyabilir. Efendiler! Allah biliyor ki, Müslüman Kardeşler hiçbir zaman siyasetten kopmadı. Hiçbir zaman da İslam’ın yolundan sapmayacak. Davet çalışmalarında hiçbir zaman din ile siyaseti birbirinden ayırmadı. İnsanlar onları hiçbir zaman ‘partici’ olarak görmedi.
‘Onlar boş söz işittiklerinde ondan yüz çevirirler ve “Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Size selam olsun. Biz cahilleri benimsemeyiz” derler.’ (Kasas 28:55). Onların kendi amaçları dışındaki bir amaçla hareket etmesi, kendi fikirleri dışındaki bir fikri hayata geçirmesi ya da İslam’ın hanif boyası dışında başka bir boyaya bürünmesi imkânsızdır:
‘Biz, Allah’ın boyası ile boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz O’na kulluk edenleriz!’ (Bakara 2:138).” (s.29-33).