“Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar/Delmiş Roma’nın kalbini mızrak gibi Hunlar/…/ Dünya atının nalları altında ezildi/ Kaç Haçlı sefer göğsüne çarpınca kesildi” asırlar ötesinde hal böyle olunca, Türkiye yeniden yükselişe geçince Hollanda atını, itini can havliyle Türklerin üzerine saldı.
Şaşırdık mı? Yo, şaşırıyormuş gibi yaptık. Boğazımıza düğümlenen bu barbar cüreti hazmedemediğimiz doğru. Hadsizliğin hudut tanımadığı çirkinliklerin cevapsız kalmayacağına inanarak olup bitenleri “Diplomatik kriz” olarak ifade edilmesini de teamülden değil, tahammülden saydık!
Evet kökü hamal olan, tahammülü “Eğer sana bir bela gelürse ol belaya tahammül eylegil” nasihatine kulak verip has duruşumuzu kuşandık.
Özellikle son beş yıldır, milletçe dava hamalı olup gönüllüce bahtımıza düşeni, ana rahmine düşen bir evlat gibi taşımaya talip olduk.
Hiç esaret görmemiş aziz milletimiz için, göğünde al bayrağımızın dalgalandığı vatanımız için, zalimin zulmü altında inleyen coğrafyalar için, mazlumun göğe yükselen ahlarını dindirmek için, dünya Müslümanlarının sesi, nefesi olmak için güneşi doğurmaya hamile kaldık.
Gayrı, bu vatan, bu devlet, bu millet güneşi Doğu’dan inançla, imanla doğurmanın hamilesidir!
Şimdi, bu devlet, “Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir!” ifadesinin ispatını dünyaya izah eden Reisiyle mazlumların hamisidir!
Bundan böyle, bu ülke, süfli gayeleri için dünyayı kana bulayan cani güçlerin iflahını kesecek keskin bir nefestir.
Nicedir bu millet, işgale yeltenenlerin karşısında imanından gayrı kalkana muhtaç olmadan, dik ve has duruşla vatanını müdafaa ederken dünyaya şavkı yansıyan muhteşem bir meşaledir!
Doğu’nun bağrında, imanlı bir kalp gibi atan Türkiye, artık dünya güçlerinin nabzını tutuyor. Tüm dünyanın hiç unutmadığı, bizim 15 Temmuz Kurtuluş zaferiyle yeniden hatırladığımız “Türkler olmadan tarih yazılamaz!” hakikati, Amerika’nın, İngiltere’nin Avrupa’nın kabusu oluyor!
Çünkü artık Doğu’nun kalbi Türkiye’mizin devleti, elbirliği ile ayağımıza vurdukları prangaları bir bir parçalıyor. Milletimiz, gayri ahlaki, gayri insani, bilhakika hayvani bir iştahla kurgulanmış tüm planları bertaraf ederek yeniden tarih yazma şuuruyla yepyeni bir diriliş menkıbesi yazıyor.
Manevi değerlerini tüketmiş, özgürlüğü, hayvan-ı nâtık suretinde teneffüs eden Batı cinnetin eşiğinde korkuyla kıvranmasın da ne yapsın! Akla ziyan tedbirlere kalkışmasın da neylesin!?
Osmanlı mehterinin sesini duyduklarında kale anahtarını teslime yeltenecek kadar korkak, birbirinin karanlık pelerinlerine saklanacak kadar kalleş Avrupalı mazisindeki nal seslerini nasıl unutsun?
Onların ne eylediği ne gam!? İş ki biz, Haçlı ordularının, Kutsal İttifak ordusunun İslam Coğrafyalarında estirdikleri vahşeti unutmayalım. Diplomatik hiyerarşide müttefik olmanın hesabı ile değil, Haçlı ittifakı gerçeği üzerinden akli tedbirlerle tembihleyelim kendimizi, birbirimizi: “Has Dur!
Üzerimize atını, itini sürenlere de şairin dizeleriyle seslenelim: “İnsan kaçarsa itler saldırır emmi/ Dik duran insan iti yıldırır emmi/ Hele yiğitçe bir hücum eyle de gör/ İtler de sahibi de çıldırır emmi…”
Doğu’nun bağrında, imanlı bir kalp gibi atan Türkiye, artık dünya güçlerinin nabzını tutuyor.