Hani adalet mülkün temeliydi?

Abone Ol

-Adalet gecikmez, tez verilmeli-

Biz gibiler, yani dünyanın bu coğrafyasında yaşayanlar ya da daha güzel söylemek gerekirse medeniyeti doğuran topraklarda doğanlar, bizler duygusal insanlarızdır. Sabretmeyi biliriz, merhameti biliriz ve dahası adaleti biliriz. Gönlümüzle yaşarız, derdimizle yaşarız. Bilmekten fazlası inanırız biz, öğrenmekten ziyade hissederiz, gönlü olanlarız, gönlü bilenleriz, vicdan diye bir kelime vardır lügatimizde ve gözümüzde yaş her zaman. Biz yürekli insanlarızdır, inançlı insanlarız… Kimi çıkıp da şunu diyebilir “Aklımızla kardeşim, aklımızla hareket edelim.” Yok birader aklımızla hareket etmeyelim biz zira akıl dediğimize batı ipotek koydu. Bir kendini akıllı zannediyor. Ve doğal olarak da bazı şeyleri hesap edemiyor. Misal ki meydanlara çıkıp yalın ayak, elde silahsız tanklara karşı duran millete “deli” diyor. Ve anlamıyor, anlayamıyor. O sokağa dökülen insanların akıllarıyla değil hissiyatıyla, gönlüyle sokağa döküldüğünü ve bizim “delimizin” dahi onlardan daha akıllı olduğunu çözemiyor.

İşte şimdi bu adamlar ve içimizde hem aklını hem de varsa vicdanını bu adamlara teslim etmiş, onlara satmış, görünürde bizden ama hakikatte hiçbir vakit bizden olmayanlar, ne olduğu belirsiz, kimden doğduğu, kimin olduğu bilinmezler ve bu girişim -Allah korusun- sonuca ulaşsaydı güneş görmeyen yerlerine kına yakacak olup da şimdi “takiye” yapanlar çıkıp bir de meydanlarda kendini göstermeye çalışıyorlar ve bas bas bağırıyorlar hukuk diye… Ve bir şekilde bazılarını, rengi belli olmayanları, millete kurşun sıkanlara alkış tutmak için ellerini tam havaya kaldırmışken öylece kalakalanları aklamak için “hukukun” ardına saklanmaya çalışıyorlar. Oysa kimsenin hukuka dokunduğu yok kardeşim, kimsenin hukukla bir zoru yok. İnsanlar adalet istiyor. Ve hem hukuka adanmış diye anlattıkları adamların iplerinin kimin elinde olduğu da belli değil ki. Anadolu’da anlatılan bir hikâye vardır. Hepsini anlatacak değilim elbet ama hikâyenin şu cümlesi tam da şimdi olduğu gibi. Aynen şöyle diyor; ip puştun elinde. Şimdi de tam öyle. Biz “Hukuk ipine sarılalım” diyoruz, eyvallah doğru da söylüyoruz ama o ipi tutanların da elleri kanlıysa ne olacak? Elbette vicdanlı, merhametli, satılmamış, vatanını, milletini sevenleri tenzih ederek söylüyorum bunları. Ama şunu da söylüyorum ki hukuk dediğin adalet demek değildir ve adalet hukuktan da üstündür.

Bir de şu mesele var; idam. Günlerdir hakkında konuşanlar, isteyenler ya da karşı olanlar var… Açık söyleyeyim ki bunların kahir ekseriyetini samimi bulmuyorum. “İdam olmamalı, idam insanlık suçudur, insan haklarına aykırıdır, caniliktir” falan diyorsunuz ya; bunları bana değil vatanını milletini savunmak için sokağa çıkmışken yanı başında kocası öldürülen kadına anlatın, helikopterden atılan bir mermi ile elinden tuttuğu oğlu paramparça olan babaya anlatın, tankların altında arabalarının içinde çocukları, torunları ezilerek katledilen amcaya anlatın… Keskin nişancıların ateşlerinde alınlarından vurulan masum çocukların abilerine, ablalarına anlatın. Ama bana anlatmayın…

Hem hani adalet, mülkün temeliydi! Öyle değil miydi?