Bu yazıda “Hayır çünkü M. Kemal’in çocuklarıyız!”, “Hayır çünkü tek adamlığa karşıyız!” gibi klişe cümleler kurmak dışında davası için başka kelam edemeyen sığ zihniyeti konu edinmeyeceğiz. Bu sefer derdimiz; enteresan bir kafa, kendi idrakine ihanet eden absürt bir mantalite:
-Hayır çünkü laik anayasaya karşıyız!
-Hayır çünkü şeriat isteriz!
-Hayır çünkü AK Parti süregelen rejimin destekçisi!
‘’Hayır’’ dediğimiz için vatan haini mi oluyoruz diye kızan muhafazakârlarımız var. Hayır, size hain demiyoruz. Ne haddimize! Sadece mukaddesata buğzedip vatana ihanet edenlerin hangi safta olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. İşin teknik kısmını da geçtik. PKK, HDP, FETÖ, Batı ve bu saydıklarımın kucağına oturmuş CHP; hepsi aynı türküyü tüttürüyor diyoruz. Yine de anlatamıyoruz.
Tane tane gidelim.
Bu ülkenin 150 yıllık bir maneviyat katline maruz bırakıldığını biliyorsunuz. Modernlik çatısı altında sosyal normlarımızın kırbaçlandığının, bir yığın sözde inkılapla toplumsal karakterimizin ince ince doğrandığının pek tabii farkındasınız. Camilerin ahırlara çevrildiği, ninelerimizin aziz başörtülerinden çekilip yerlerde süründürüldüğü zamanlar dün gibi hatırınızda. İskilipli Atıf Hoca’nın ne uğruna can verdiği hepinizce malum. Diyanet İşleri Bakanlığı safsatasının ne amaçla kurulduğunun da şuurunda olduğunuzu varsayıyorum. Halkın gazını alacak, seküler tabulara dişe dokunur bir zeval getirmeyecek, velhasıl bâtıla hizmet etmeyen hakikati hayalet hakikatlerle yıkmak amacıyla; ‘’kurdurulmuş’’ rejimle çatışmayan mistik bir tüzel kişi inşa etme stratejisini zannediyorum anlatmama gerek yok. Bütün bunların haricinde, İslam’ı ve İslam’ın kalesi Ehl-i Sünnet itikadını en doğru anlatan kitapların yakılıp yıkıldığını, doğruları haykıran ulemanın teker teker asıldığını en iyi bilenler belki de sizlersiniz.
Netice itibariyle, insan özelinde ve toplum genelinde zuhur etmiş geniş çapta bir ontolojik tahribat söz konusu. Var oluşun temel doğruları çöpe atılmış vaziyette. Bir yanlış gelmiş, milletin bütün doğrularını götürmüş. Ve siz, tüm bu densizliklerin kimler tarafından hangi zihniyet ışığında yapıldığının da idrakindesiniz.
O zaman açık konuşalım: Böyle bir tabloda, gerçekten arınmış, tek yolu Ehl-i Sünnet olan bir şeriat yönetimi tasavvur edebilir miyiz? Ya da kavgalı olduğumuz rejimi tek bir hamlede boğabilmemiz mümkün mü? Laikliği bütün pisliklerine kabuk olarak kullanan Allah ve Resul düşmanlarını en azından hukuki bir düzlemde dizginleyecek bir adım atmadan, laisizm düzenbazlığıyla mücadele edebilir miyiz?
Cevaplar belli de sizin derdiniz ne?
Siz, biz yok. Derdimiz müşterek. Amenna. En yüce idealimiz, Allah’ın kanunuyla yönetilmektir! Lakin dininize ve tarihinize bu kadar vakıfsanız, “ilm-i siyaset” kavramını da etraflıca özümsemeniz ve güncel politik düzlemde icraata dökmeniz gerektiği kanaatindeyim. Müslüman; yol, yordam, istikamet sahibidir. Hak uğruna, siyasilere biat etmemek; mücerret hüviyetinize 150 yıldır tecavüz eden bir mantaliteyle -halis bir niyetle de olsa- aynı safta yer almak değildir! Siz dibine kadar haklı olduğunuz davayı, davanıza alenen küfredenlerle fiiliyatta birlik olarak incitiyorsunuz! Tabiri caizse, bütün yüzeyini ehven-i şer kaplamış bir ideoloji zeminini temizlemek için, topyekûn şer’e batırılmış bir fikir paspası kullanıyorsunuz.
Seçim yapmak zorunda olduğunuz bir düzende, düzenin temeline karşı olduğunuz için; düzene baş kaldıranlara cephe almak ve karşı olduğunuz düzeni inşa edenlerle aynı dili konuşmak nasıl bir tavırdır? Hangi cinstensiniz? Neyin kafasındasınız?
“Ham yobaz, kafa softa” cinsi mi?
“Saadet’’ kafası mı?