Halk ve ümmet için mi; Devlet için mi?

Abone Ol

Raşid Gannuşi. Tunus Nahda Hareketi’nin lideri.

İslami olmayan bir düzende ‘seçimler’ gibi, sistem içi araçları kullanmak konusunda kafa yoran muhakkiklerden.

Batı hegemonyasını ve işbirlikçi vesayet sistemlerini aşmak ve ümmeti yeniden diriltmek için Kur’an nassları, Resullerin Siretleri, yaşanmış sahih tecrübeler, amme maslahatı çerçevesinde konuyla en fazla ilgilenen, irdeleyen, tefekkuh eden İslami mücadele öncülerinden.

‘1 Kasım günü Allah’ın lütfudur’ diyordu MÜSİAD salonunda.

Kendilerine ‘Arap Baharı kısa sürdü’ diyenlere, bu yaklaşımın yanlış olduğunu anlatmaya çalışmış; mücadelenin inişleri ve çıkışlarıyla devam ettiğini söylemiş. ‘Ama sen sonuca bak’ demişler. ‘Allah günleri insanlar arasında dönüştürür’ (3/140) demiş, dinleyen olmamış.

‘Bu iş zaman meselesi’ diyor Gannuşi.

‘1 Kasım gecesi zamanın rüzgârı Arap Baharı’ndan yana, ümmetin geleceğinden yana esti ve tüm diktatörler çok üzüldü’ diyor. ‘Bu zafer hepimizin, tüm ezilenlerin, tüm ümmetin zaferi. 1 Kazım zaferi üzüntüyü sevince, karamsarlığı ümide dönüştürdü’ diyor.

Amacı, fıtratı ve vahyi olanı hayatlaştırmak olan özgürlüklere ulaşabilmek.

Seçimler bu maksat için sadece bir araç; hükümet de, devlet de.

Türkiye’ye ‘İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler’ kitabını okuyan 150 MÜSİAD üyesi ile kitabı mütalaa etmek üzere gelmiş. Bu kitaptaki önemli yaklaşımları inşallah ileride müzakere edeceğim.

O özgürlük ile fıtrat ve İslam kavramlarını iç içe kullanıyor. Ve diyor ki:

‘Bir ülke ne kadar İslam’ın şartlarını yerine getirirse o kadar İslami ve özgür olur.’

Özgürleştikce İslamlaşmak tüm İslamcıların hedefidir.

Ancak 1 Kasım’da AK Parti’ye oy verenlerin öncelikli tercihleri aynı değildi. Dolayısıyla 1 Kasım Genel Seçim Sonuçları’yla ilgili beklentilerimiz de temelsiz, vakıasız ve hayalci olmamalı.

Hemen seçimlerden sonra A&G’nin yaptığı ankete göre seçim sonuçlarının okunması muhtelif.

%70.3 hizmet ve istikrar için,

%18.7 haklarımızı savunduğu için,

%7.3’ü kötünün daha iyisi olduğu için AK Parti’ye oy vermiş.

Tabii ki güvenlik ve zorunlu ihtiyaçların karşılanması ilahi bir hatırlatma (106/3); ancak bu ihtiyaçlar Hakk’a, halka ve ümmete hizmet için mi karşılanacak, yoksa ulus devletin seküler yapısını tahkim için mi?

Coğrafyalarımızda cumhuriyet, krallık, emirlik formlarıyla kurulan tüm ulus devletler sekülerdir; parçalayıcıdır; yabancılaştırıcıdır.

AK Parti, ulus devleti topluma ve Müslümanlara egemen kılmak için değil, hizmetçi kılmak için reel siyasete adım atmış bir harekettir. Tepeden inmeci Kemalist bürokrasiyi geriletti. Ama şimdi iktidarı açısından iki tehlike ile karşı karşıya.

Sivil ve asker bürokrasi içinde yuvalanmış ve küresel kapitalizmin taşeronluğuna soyunmuş Fethullahçı güçler.

İkincisi, devletin hukukileştirilmesi sürecini istismar ederek ülke toprakları üzerinde ikinci bir devlet kurmak için ameliyat yapmaya kalkışan ayrılıkçı Kürt ulusalcı hareketi.

İki bozguncu hareketi de devletin gücünü ve tekliğini savunarak engelleme çabasını anlayabiliyoruz, ama bu tercih AK Parti’yi devletleştirmemeli.

Gerçek özgürlüğe ve ümmeti yeni bir İslami uygarlık hedefine taşıyacak yol ve çözümlerin basamaklarına adım adım tırmanılır. İdeallerimiz uzun erimli.

Ama kazanımlar içindeki ümmetin hakkı, İslamcıların hakkı asla ulus devletin yeniden tahkimi için heder edilmemeli.

Zorluklar, mevcut statükoya tutunmayı değil, aşmayı getirmeli.

Tabii ki doğru hamleler için gönüllü kuruluşlarımız ve cemaatlerimiz de iç niteliklerini ve özgün çabalarını artırmalı, tabana yaygınlaştırmalıdırlar; devlet refleksini değil ümmet maslahatını ön plana çıkartmalıdırlar.