Zor zamanlar herkes için bir tür sınavdır ve bu sınavın maskeleri düşürerek gerçek yüzlerin ortaya çıkmasını sağlayıcı özelliği vardır.
Halep’te yaşananlar ve tarihi kentin rejim güçlerinin eline geçmesi de ciddi bir sınavdı.
Bu süreçte Arap sokağından Türkiye’ye eleştiriler yöneltildi.
Erdoğan’ın Putin’le anlaşarak Halep’i sattığı yönünde propaganda yapıldı.
Türkiye’ye Halep’le ilgili yöneltilen eleştirileri ve bu eleştirileri yapanları genel olarak üçe ayırabiliriz.
Birincisi, Suriye Devrimi’ni destekleyen ve İslam ülkelerinin ya da en azından bir kısmının tüm gücüyle Suriye halkının yanında yer almasını, silah dahil her türlü desteği vermesini isteyenler.
Bu grupta yer alanların Türkiye’den büyük beklentileri vardı.
Erdoğan’ın ne yapıp edip Halep’in düşmesini önlemesini bekliyorlardı.
Dolayısıyla eleştirileri daha çok yaşadıkları hayal kırıklığının ürünü ve bir tür dost sitemi.
İkincisi ise DAEŞ ve El Kaide taraftarları.
Onların demokratik ve laik Türkiye’ye tepkileri Halep’le sınırlı değil.
Halep’in düşüşünü bahane ederek Erdoğan’a yönelttikleri eleştiriler daha çok ideolojik.
Çünkü Suriye’de hayalini kurdukları projeler Türkiye’nin desteklediği “demokratik ve birleşik Suriye” projesinden tamamen farklı.
Bu grubun Fırat Kalkanı’na ve operasyona destek veren Suriyeli devrimci gruplara tepkisinin altında da yine aynı nedenler yatıyor.
Üçüncü grupta ise Türkiye’nin bölge halkları için ilham kaynağı olmasından ve Arap Baharı sürecinde diktatörlerin değil halkların yanında durmasından rahatsız olanlar yer alıyor.
Eleştirilerinin amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
Fırsattan istifade ederek Türkiye’yi karalamak ve gözden düşmesini sağlamak istiyorlar.
Suriye halkının özgürlük mücadelesi ve Halep umurlarında bile değil.
Hatta deneyimli bir gazetecinin geçenlerde ifade ettiği gibi, Allah korusun Türkiye Halep’i bombalayıp masum insanları katletse “Erdoğan’ı karalamak için malzeme bulduk” diye göbek atıp sevinecekler.
Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini düzeltmesini ve Erdoğan’ın Putin’le Halep için yaptığı görüşmeleri dillerine doluyorlar.
Sanki kendi ülkeleri Putin’e baskı yapmak için Rusya’dan büyükelçilerini çekmiş ya da savundukları rejimlerin Moskova’yla ilişkileri yağlı-ballı değilmiş gibi.
Türkiye’ye yöneltilen tüm haksız eleştirilere en iyi cevap Halep’ten kurtulanların tanıklığı.
Çünkü kuşatmadan çıkanlar Ankara’nın Halep halkı için neler yaptığını çok iyi biliyor.
O isimlerden biri de Halep’ten çıkış görüşmelerini kuşatma altındaki muhalifler adına yürüten Ahraru’ş Şam liderlerinden “Faruk Ebu Bekir” lakaplı Alâ Eyyub.
Faruk Ebu Bekir, Arabi 21 sitesine yaptığı açıklamada, Halep halkının ölümden kurtarılmasına Türklerin yardım ettiğini ve Ruslarla pazarlığı Türkler aracılığıyla gerçekleştirdiklerini söylüyor.
“Türk kardeşlerimiz Halep’teki insanlarımızın selameti için büyük çaba sarf etti” diyor.
Bunlar bizim için bilinen şeyler olsa da Arap sokağında bulanık suda balık avlamak isteyenlere fırsat vermemek için bizzat içeriden birilerinin tanıklığı önemli.
Faruk Ebu Bekir, Twitter hesabından sorulara da cevap veriyor.
Örneğin, “Halep’in düşmesinde Türkiye’nin rolü var mı?” sorusu üzerine şöyle diyor:
“Halep’ten çıkanların güvenliklerinin sağlanmasında ve korunmasında Türkiye’nin büyük rolü vardı.”
“Halep’e saldırıdan önce Türklerin Sultan Murad Tümeni’ni kentten çektiği doğru mu?” sorusuna ise “Doğru değil. Son otobüste benimle birlikte bazı komutanlar da vardı. Onlardan biri de Türkmen Muntasır Billah Tugayı komutanı Firas Baş idi” diye cevap veriyor.
Bölgemizde sıcak savaşlara paralel olarak psikolojik savaşlar da yürütülüyor.
Halep’in düşüşü üzerinden Türkiye’yi hedef alan saldırının ardından şimdi sıra El Bab üzerinden yapılan saldırılarda.
Türkiye’nin El Bab’ta kadınları ve çocukları bombaladığı, katliam yaptığı ve Müslümanları öldürdüğü propagandası yapılıyor.
Üstelik bu kirli propaganda oldukça sistematik ve sinsi bir şekilde yürütülüyor…