Seçim yaklaşırken yaşanan son gelişmeler birçok muğlaklığı da seçmen nezdinde berraklaştırmış oldu. Gerçek niyetlerin ne olduğu, kimin kiminle neden ittifak yaptığı meseleleri, öylesine bir kenara not edilecek türden değillerdi çünkü.
Nedenli ciddi kırılmalara şahit olduğumuzu “yarınlarda” çok daha net olarak göreceğiz. Bir kırılmanın tam orta yerinde duranlar, genel duruma hâkim olamazlar. Meselenin öznesi oldukları için hem nesnel kalamazlar hem de kırılmanın kendisiyle meşgul iken onun geçmiş ve gelecek bağlarını tespit edemezler.
Yaşananlar öylesine ya da sıradan değil derken abartmadığımı düşünüyorum. Zira bilinen tarihimizin neredeyse hiçbir döneminde terörist yapılarla bu denli bir simbiyotik ilişki kurulmamıştı. “İnkâr” kılıfı içerisinde ama herkes için aşikâr bir zeminde ilerleyen bu ilişki, “çıkar” denen şeye ulaşmanın ne denli “vasıta seçmez” bir hal aldığını da gözler önüne seriyor. Machiavelli: “Gaye vasıtayı meşru kılar” derken de aslında bu denlisini asla kastetmiş olamaz…
Terör örgütlerine kendisini yaslamış siyasetçiler tarafından her yerde dile getirilen ama onun diğer müttefiklerinin bir türlü itiraf edemediği ittifakın, kimleri meşrulaştırmaya çalıştığını çok iyi görmek gerekir. Kimlerin kimlere kalkan olduğu ve bu koruma kalkanıyla onları nerelere taşıdığını genel seçimlerde de çok açık bir şekilde görmüştük.
Bunu yaparken CHP, “çoğulcu demokrasi” kılıfıyla bu durumu savunmadı mı? “Ödünç” verdikleri oylarla PKK’nın siyasal uzantısı konumundaki vekiller meclise girmedi mi?
Hakikatin mutlaka tecelli etmek gibi çok güzel bir huyu vardır. Müttefikler, seçenin hâlâ merak ettiği Ankara adayı ve HDP bağlantılarıyla ilgili çok ciddi sorulara bir cevap vermiş değiller. Şayet makul bir açıklamaları olsaydı sessizliği seçemezlerdi. Zira seçimlere dokuz günlük bir süre kalmışken bu sessizliğin ağır faturasını görmüyor olamazlar…
Fakat başka bir hakikat var ki o da, bu sessiz kalma halinden daha büyük bir cevap da yok aslında. Susarak konuşmak ya da aslında konuşurken susmak da bir tür iletişimdir ve gücü de inkâr edilemez. Bir sürü kelimeyle hiçbir şey anlatamayan konuşmalar vardır ama o konuşma da, anlatamamasıyla anlatır bazı şeyleri…
Bugünlerde başta Kılıçdaroğlu’nunkiler olmak üzere bu türden çokça konuşmaya şahit oluyoruz… Nitekim geçenlerde yaptığı bir konuşmada kendisi de bu anlamsızlığı fark etmiş olmalı ki, ipin ucunu kaçırınca; “Akşam oldu biliyorum, keyifli bir sohbet mi yaptık onu da bilmiyorum” diyerek vaziyeti kurtarmaya çalıştı…
Birileri laf kalabalığıyla zihinleri bulandırmaya, bulanık suda balık avlamaya çalışsa da ağızları gevşek diğer birileri, olup biten her şeyi ifşa etmeye devam ediyor. “İki kişinin bildiği sır değildir” tecelli ediyor bir kez daha… Kurulan tuzaklar -vaat edildiği gibi- bir kez daha sahiplerini yakalıyor…
“İzmir’i nasıl yönetiyorsak İstanbul’u da öyle yöneteceğiz” sözünün ardına düşen meraklı gazeteciler oradan “inciler(!)” saçıyorlar… Listelere girmiş birçok PKK bağlantılı ismi deşifre ediyorlar mesela… Yalova’da haciz yağan bir CHP belediyesinin borç batağını artık örtmenin imkânı da yok mesela…
Fakat bütün bunlara rağmen hiçbir şey yokmuş gibi ve üstelikte inanarak meydanlarda seçmeni etkilemeye çalışıyorlar… Bir başarısızlığın, başarıya galebe çaldırılması gayreti, akıllarla alay etmekten başka bir şey olamaz. Zira akılar meydanı bu galebeye bırakamaz…
Dikkatini bu laf kalabalığına kaptıranlar, gerçeklerini de kaptırırlar. Uyandıklarında ise ellerinde ne varsa yok olduğunu görürler… Gerçeğe odaklananlar her zaman “zihin işgalcilerinin” hesaplarını bozarlar… Konuşulmayanı duyar, gösterilmeyeni de görürler…
Son on altı yıldır bunu defalarca gösteren seçmen, bu açık zihinsel kırılmaları bir kez daha bertaraf edebildiğini gösterecek ve oyunun farkında olduğunu ispat edecektir… Meşru ağızlardan da dökülse “ihanet” içeren suflelerin sahiplerini mutlaka tespit edebilecektir…
Hulasası şudur meselenin: “Cevaplamama” yöntemiyle cevaplanan sorular ve onlara milletin kendince verdiği cevaplar asıl belirleyenidir bu seçimlerin… Görünen köy için kılavuz arayanlara iletmek isterim…