Adamın birisi bir söğüdün gölgesine uzanmış yan yatıyor. Bir yandan keyifli keyifli türkü mırıldanıyor bir yandan da karşısındaki eşsiz manzarayı temaşa ediyordu. Yanına yaklaşan dostu adama der ki;
Bire birader neden böyle yatar durursun?
Adam der ki;
Ya ne yapsaydım?Sürekli böyle yatıp durma, kalk bir iş bul kendine ve çalış…Sonra?Sonra, para kazanacaksın.Sonra?Kazandığın paralarla kendine şöyle güzel bir araba alırsın, ev alırsın.Sonra?E sonra işin gelişir, daha iyi araçlar alırsın, büyük fabrikalar kurarsın, sonra kendine bir tekne alırsın.Sonra?Aldığın tekne ile deryalar geçer, cihanı turlarsın.Tamam, onu da yaptım, sonra ne yapacağım?E artık o kadar paran var, yan gelip yatarsın.
Bunun üzerine bizimki der ki; o dediğini ben zaten şuanda yapıyorum bunun için neden bu kadar çok çalışayım?
Meşguliyetlerimizin birçoğu artık kendi içinde böyle bir kısır döngü ile bürünmüş durumda. Yapıp ettiklerimizin bize kattıkları eğer mevcut halimizden bizi bir arpa boyu ileri götürmüyorsa faydası olmayan işler olduğu hükmüne varmamız gayet doğaldır.
Son zamanlarımızda hayatımızın parçası olmuş sosyal medya meşguliyeti de benzer bir kısır döngü ile elimizdeki “iki sermaye”den birisini hunharca yağma ediyor. Belki ikisini birden.
Yüz binlerce takipçi edinmek için günlerimizi harcıyoruz. Bizi yüz binlerce kişi takip edip paylaşımlarımızı beğenince mutlu olacağımızı zannediyoruz ancak bu noktaya gelen insanlardan mutlu olan kimse göremiyoruz. Bize bir arpa boyu yol aldıracak küçük de olsa kimseden habersiz de olsa kimse tarafından beğenilmese hatta insanların ekserisi tarafından kınansa bile kınayıcının kınamasından korkmadan bir şeyler yapmalı. Mesela; bir yetimin başını okşamalı, onunla alışverişe çıkmalı, soğuktan, açlıktan hayati tehlikesi olan insanlara dokunmalı, bir kâse sıcak çorba, bir atkı, bir bere… Sıla-i rahmi unuttuk, iki kuşak öte akraba bize kırk göbek yabancı gibi oldu. Bir telefonla bile olsa akrabalarımıza ulaşalım, onlara bir hatır, bir his dokunuşu… Yani hakiki bir şeyler yapmalı… Allah’a emanet olun!