Hakikatin siber göçü…

Abone Ol

Son günlerde hem faydalarıyla hem de tehditleriyle bütün insanlığın geleceğini etkileyecek olan siber dünya üzerine konuşuyoruz…

Dijitalleşmeyi kutsayacak derecede övenlerin varlığı yanında, derin endişe duyanlar ve çekimser kalanlar da var…

Üst bir projeksiyonla baktığınızda herkesi haklı gibi gösteren ve onlara deliller sunan dijitalleşme, daha uzun yılar en başat tartışma alanlarından biri olacak; hem de giderek derinleşmeyle birlikte…

Hakikati adeta yersiz yurtsuz bir göçebe durumuna iten ve kendi gerçeğini dayatan bu siber dünyanın kontrol edilebilmesi son derece önemlidir…

Mesele, insanlık tarihinin bütün birikimlerini yok sayan, kuralsızlığı bir “kural” haline getirmiş, sayıları çok az ama imkânları fazla güruhun insafına terk edilemeyecek kadar ciddidir…

Tek tip bir dünya hayal edenlerin yapmak istediği aslında, kültürel motiflerin silindiği, herkesin birörnek durumuna sokulduğu “özgürlükpostu”na sarılmış bir despotizmden ya da faşizmden başkası değildir…

İnsanlara tek bir seçenek sunmak, aslında onları seçeneksiz bırakmaktır…

Deleuze’un, “Gerçekliğin temsil krizi” olarak tarif ettiği ve her şeyi “imaj perdesi”yle örten bu dijital dünya, insanın kendi eliyle kendisini nesneleştirmesinden ve adeta bir “hiç” konumuna indirgemesinden başkası da değildir…

Sürekli bir kabuk değişimi ile kendini sunsa da, Batı düşüncesinin kodlarında Roma’dan buyana hep bir “tek dünya krallığı/devleti” hülyası var ola gelmiştir…

Kendisini Romanın varisi sayanlar da aslında farklı bir krallığın altında birleştirmeyi arzulasalarda her birinin rüyası tek bir dünya devleti kurmaktı…

Romalı şair Virgilius; “dünyanın efendileri” dediği Romalıların bütün insanlığı kurtaracak o kutsal devleti kuracağına yürekten inanıyordu…

Dante, Campanella, Botero gibi isimlerde daha sonra aynı rüyayı İtalyanlar ya da İspanyollar için gördüler…

Fakat ne yazık sonuç hüsran oldu…

Bütün dünyaya uygarlık götüreceğiz diyenler, acıdan ve gözyaşından başka bir şey veremediler…

Bugün ki çağdaşımız olan büyük ve emperyal güçler ise sadece bir motto değişikliği ile benzer iddialar ortaya koyuyorlar…

“Bütün dünyaya barış götüreceğiz” diyenler ile geçmişte ki “uygarlık götüreceğiz” diyenler arasında tek bir ortak nokta vardır o da, “işgali ve zulmü meşrulaştırma” cambazlığıdır…

Batı’nın bu dünyayı tektipleştirme ve tek bir dünya devleti çatısı altında toplama arzusu, zaman zaman harını artırarak hâlâ devam ediyor…

Eğer doğru ve ahlaklı insanlar tarafından kontrol altına alınamaz ise korkarım ki Batı’nın bu bitmek tükenmek bilmez hevesinin en büyük destekçisi her şeyi belirsizleştiren, renksiz, kokusuz yapan siber dünya olacaktır…

Velhasıl, gençlerimize neyin özgürlük ya da neyin esaret olduğunu iyi anlatmak zorundayız…

Zira ateş, uzağımızda değil bağrımızın ta derinlerinde yanmaya devam ediyor…

Bu süreçte “fayda”ya odaklanmak sadece ateşin işini kolaylaştıracaktır…