Hakikat ve propaganda

Abone Ol

Zimbabwe’nin başkenti Harare’de Eylül 1986 tarihinde düzenlenen “8. Bağlantısızlar Zirvesi”nde konuşan Kıbrıs Rum Toplumu Lideri Kpriyanu şöyle diyordu: “Kıbrıs’ın tümü kurtarılana, vatanımızın kutsal topraklarındaki son Türk askeri çekilene, ülkemizin bütünlüğü yeniden kurulana, halkımızın insan hakları yeniden sağlanana kadar mücadeleye devam edeceğiz.”

Geçmişten günümüze Kıbrıslı Rumlar, uluslararası forumlarda bu düşünceyi fırsat buldukça dile getirdiler ve başarılı bir şekilde bu düşünceyi bu platformlara kabul ettirdiler. Rumların uluslararası arenada bu denli etkili olmalarının iki önemli nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, propaganda ve kulis faaliyetlerine verdikleri önemdir. İkincisi ise, savundukları tezleri Avrupa-Asya-Afrika ülkelerinin temel düşüncelerine ve ilkelerine uygun bir hale getirmeleridir.

Buna karşın Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türk temsilcilerinin uluslararası platformlarda savunduğu tezler, küresel kavramlardan yoksun kaldı ve genelde şu şekilde ifade edildi, “Kıbrıs sorunu, adadaki Rum toplumunun Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak ve bu kapsamda Türk toplumunu yok etme fikrinin doğmasıyla başladı. Türkiye adaya müdahale etmeseydi Kıbrıs bir Yunan adası olurdu ve orada Türk toplumu diye bir varlık kalmazdı.”

Tarafsız bir gözle bakıldığında Rum tezinin daha evrensel ve kuşatıcı bir dil taşıdığı, bunun aksine Türk tezinin gerçeği her ne kadar yansıtsa da yavan ve yerel kaldığı fark edilir. Daha öz bir ifadeyle, Türk tezinin söylemi, küresel bağlamda ikna gücünden yoksundur. Dolayısıyla Rum tarafı, “dış müdahale, yabancı askeri varlığı, işgal, azınlıkların başkaldırısı” şeklinde dikkat çekici ifadeleri propaganda malzemesi yaparak uluslararası toplumu etkilemeye çalışmıştır. Kabul edelim! Bunu başardılar ve kendi meselelerini dünyanın bir meselesi haline getirdiler.

Haklı olanın değil, ikna edenin kazandığı küresel bir sistemde, devleti veya ülkeyi ilgilendiren hayati meseleleri, gerek ulusal gerekse de uluslararası kamuoyuna aktarılmasında kullanılacak ifadelerin seçimi oldukça kıymet arz eder. O nedenle eğer bir konuda uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyorsanız, o pazara uygun bir pazarlama tekniği kullanmak zorundasınız.

Ünlü düşünür Cevdet Said’in, “Savaş bir daha dirilmemek üzere ölmüştür, çünkü sorun çözme kabiliyetini büsbütün yitirmiştir” sözü aslında her şeyi özetliyor. Demek ki çözüme yönelik savaş dışı araçların etkisi daha büyüktür. Bu çerçevede Realist söylemlerden ziyade uluslararası toplumun aklına ve gönlüne dokunacak idealist söylemlere yer vermenin getirisi daha yüksek olacaktır.

Bu açıdan Kıbrıs Türkleri kendilerine uygulanan ambargolara ve diplomatik tecritlere karşı dünyanın ilgisini çekebilecek ikna düzeyi yüksek lobi faaliyetlerine, sinema, müzik, kısa film gibi araçlara ağırlık vererek doğru propaganda yolunu seçmelidir.