"Yalan söyleyerek hayatta ilerleyebilirsiniz, ama geri dönemezsiniz.” der bir Rus atalar sözü. Oysa çağ insanlarına öncü olma iddiasındaki siyasi ve entelektüel çevrenin bir kısmı yalan söyleyerek - algı kurgulayarak - bir güven ve istikrar vadediyor. Bu iddia ile ortaya çıkanlar sosyal medya mecralarını, televizyon ve yazılı medya araçlarına yanılgıyı besleyen kamuoyu araştırma şirketlerinin üretilmiş sonuçlarını yedekleyerek bir ikna çevresi kurguladılar. Ancak kurgu “yalancının mumunun” süresi kadardı ve süre bitti derken “yalancı çoban” hikâyesi yürürlüğe sokuldu. Vahim! Çünkü yalan kalp, zihin ve dil arasında uyumsuzluklara sebep oldu. Yalan ve algı sonucu gerçekleşen toplumsal bozulma ve algıda çürüme beraberinde fıtri sapmaya neden olup birlikte yaşama çabalarını olumsuz etkileyerek yeni çürüme alanlarını oluşturdu. Tüm bu yanılgılar, yalanlar ve kötücül niyetler başarı getirmedi; ancak “kazandıklarına inanan” ittifak çevreleri “cahillik ve değişime kapalı bağnazlar” olarak tarif ettikleri ve oylarına ihtiyaç duydukları insanlar için yeni yalanlar üretmek üzere “stratejik derinlik sahibinden destek almadan” Türkiye gerçeklerine yabancı yeni bir strateji üretmek üzere “yankı odasına” kapandılar. Çünkü insanlık tecrübesinin sonucu oluşan Rus atasözünden habersiz bir dünyada yaşamanın bilgisizliğiyle topluma dönemeyeceklerinin farkında değiller.
Kişilerin ve siyaset erbabının arayışları toplum idealleri ve menfaatleri ile örtüşmüyorsa ilgili kişi ve kurumlarla toplum arasında bir çatışma kaçınılmaz olur. Bir de topluma nereden bakarak değerlendirdiğiniz önem kazanır. Türkiye'nin önemli kamuoyu araştırmacılarından biri haftalık yayımlanan bir gazeteye verdiği söyleşide "Toplumdaki değişime siyaset cevap vermiyor" buyurmuş ve değişim taleplerinin karşılık bulma alanı olarak kendi cenahının tekliflerini makul bulmuş. Bu da toplumu anlamamak hatta birilerinin deprem mağdurlarına "daha çok ölseydiniz" demesi kadar tahkir edici ve ötekileştiricidir.
Türkiye seçmeni siyasi tercihini yaptı ve yeni bir dönemi, Türkiye’nin ikinci asrını başlatacak temsilcileri seçti. Sayıklama ölçüsündeki "yalan ve hayali ekonomik veri palavralarına, maçları bedava yayımlama parodisine" değişim diye oy verenlerin; istikrar, güvenlik ve huzur ortamını tercih iradesine saygı duymayanların seçim süresince duydukları ve gördükleri her şeyi yeniden düşünmeleri gerektiğine inanıyorum. İnşa ettikleri nefret, ötekileştirme ve "o olmasın da kim olursa olsun" körlüğü aklıselim üzere karar verme imkânını ortadan kaldırdı. Şunu anlamak gerek. Yalanla iğfal edilen, idrak ve algı ayarları bozulan iyi niyetli insanların önemli bir kısmını geçmiş vakitlerden uzman oldukları “ikna odaları” deneyimi ile "yankı odası”na kapatarak desteklerini aldı. Bu destek, mensubu oldukları örgütü kaosa mahkûm etti. Hâlâ 'kazandık' avuntusu ile içlerinde hakkaniyete özlem duyan hisli kalplileri köreltmeye devam ediyor.
Yalan 'ötekini düşmanlaştırarak' ikna etmeye çalıştığınız insanlara zarar vermeye başladı. Kazanmaya odaklandıkları halde maruz kaldıkları duygusal kırılma ve kaybetme hissini bile doğal yaşamalarına imkân tanımadınız. Yeni yalanlarla onları oyların çalındığına ve seçimi sandıkta kaybettiğinize ikna etmeye çalıştınız. Böyle bir iddianın gereğini birinci turda yapmak -aradaki puan farkı dikkate alındığında- daha kolay değil miydi?
İnsanın, insanlık adına insanca bir varlık olarak karar ve iletişim süreçlerinde var olma çabası şuurlu idrakle mümkündür ve bu tercihi sürdürebilmek de insanların huzur, güven ve mutluluğu için şuurlu seçimlerle gerçekleşir. Kazanmaya odaklanmış ve bu uğurda her şeyi mübah gören, ötekileştiren, gerektiğinde algı ve yalanı meşrulaştıranlar vahim bir gaflet içine düşer, şuur/bilinç kaybı yaşar ve zarar vermeye çalıştıklarından daha çok kendisi ve kendisine inanan çevre zarar görür.
Gereğinden fazla karşıtlıklara ve ötekileştirilmeye itilerek bir tek şeyin doğruluğuna ikna ile “Mankurt”laştırılan bir toplumda sağlıklı düşünmek ve idrak ile aklederek karar vermek oldukça zordur ve birlikte yaşama imkânlarını ortadan kaldırır. Birlikte yaşadığımız bu aziz ülke iyi olduğunda hepimiz kazanan oluruz ve kötü olduğunda da hepimiz olumsuz etkilenir, kaybedenlerden oluruz. Muhalif olmak, eleştirmek ve çözüm önerilerinde bulunmak en tabii haktır; ancak ülkeyi topyekûn kötülemek; Batı insanına kadın haklarının olmadığını ve özgürlüklerin kısıtlı olduğunu, demokrasinin işlemediği yalanını söyleyerek ülkeyi şikâyet etmek ve hiçbir şey olmamış gibi ülkeye dönmek Rus atasözünü ihmal gibi görünse de onursuz olarak dönüş görmezden gelinebilir bir şey midir? Ortak değerleri ve ülkenin stratejik menfaatlerini karnavalda gösteriye çıkan hokkabaz tavrıyla değersizleştirmek hiçbir ideoloji, siyasi tercih, inanç ve etnik aidiyet adına meşru kabul edilemez.