Netflix sonunda Türkiye’de de bir dizi çektirdi. Uzun zaman konuşuldu ve geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Hakan: Son Muhafız.
Yapım aşamasında çok dedikodu döndü. İşin beğenilmediği söylendi. Yapımcılar ise öyle bir şey olmadığını, hatta ikinci sezonun imzasının bile atıldığını iletti basına.
Bugüne kadar neler oldu tam olarak bilemiyoruz ama Hakan: Son Muhafız’ı izledik.
Öncelikle…
Prodüksiyonel olarak Hakan’ın, Türkiye’de çekilen dizilerden pek bir fazlası yok. Netflix işi olduğunu duyduğumuzda umutlanmıştık. Zaten bölümler kısa. Zaman da var. Para desen sorun değil. Fekat senaryo, prodüksiyon beklentimizi karşılamadı.
Evet, senaryo…
Bütün iş senaryoda başlıyor. Sinema dediğimiz mesele (dizileri de bir miktar buna dahil ediyoruz) senaryoda başlayan ve senaryosu, post aşaması tamamlandığında biten bir süreç. Haliyle senaryo en önemli unsurlardan biri. Başlangıç aşaması. Fikrin olgunlaştığı hayata geçmeden önce son halinin verildiği yer. Yapım süreci boyunca atılacak bütün adımların şekillendiği nokta.
Hakan: Son Muhafız’ın senaryosunun Hollywood ve Netflix klişeleriyle dolu olduğunu söyleyebilirim. Mantık hatalarının sayısı çok fazla. Karakterlerin olgunlaştırılması sırasında Netflix matematiği fazlasıyla devreye girmiş, belli.
Netflix matematiği dediğimiz şey, her eseri birbirine benzetiyor. Uçlardaki bazı yöntemler hariç, neredeyse Netflix filmlerinin tamamında karakterler birbirinin akrabası.
Coğrafyaya, toprağa, kültüre, insana göre değişmesi gereken unsurlar derinliksiz şekilde sonuç veriyor. Netflix’in hedefi belli, ona hizmet ediyorsa sorun değil. Fekat üreticilerin hiç mi kabahati yok.
Bazı Netflix dizileri hakikaten güzel oluyor. Genel matematiğin oturtulması başka coğrafyalarda iş görüyor olabilir. Ancak Hakan, genel matematiğin ülkeye uyarlanması noktasında vasatı aşamıyor.
Dediğim gibi… Türkiye’de hâlihazırda çekilen, özellikle yine dijital platformlar için çekilen dizilerden daha iyi değil. O halde Netflix etiketi nerede?
Hakan’dan özellikle bir yönetmen dokunuşu göremiyoruz. Senaryoda başlayan matematiğin işleme zorunluluğu yönetmenlikte de kendini gösteriyor.
Oyunculukların da hayal kırıklığı oluşturduğunu söylemem gerek. Çağatay Ulusoy dışındaki başrol oyuncularının performansı üzücü. Dünyaya açılan bir kapı olarak Netflix’te böylesi performanslar görmek istemezdik. Esasına bakarsanız karakterler için seçilen isimler yanlış. Çağatay Ulusoy dışında bir de son bölümlere doğru dahil olan kız çocuğu var. Çok doğal ve başarılı.
Dizi ve Netflix meselesi daha geniş ele alınmalı. Ama bu köşeye sığmaz şimdi.
Son olarak şunu söylemek isterim…
Hakan, neyin muhafızı?
İstanbul’u koruyacağı vadediliyor ama Hakan karakteri Batılı filmlerden devşirilmiş şeyler yapıyor. Özgünlük bu mu?
Muhafaza edilmesi gereken şey İstanbul’un binaları mı?
Yoksa esas muhafaza, İstanbullu Hakan’da mı olmalıydı?