Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Üst Akıl olarak adlandırdığı yapıya biz bazen Üst Yapı, bazen de Eski Yapı dedik. Sonuçta kastettiğimiz aynı yapıydı. Arada şöyle bir fark vardı: Bizim kullandığımız adlandırmalar doğrudan bu ülkede yaşayanları işaret ediyor, Cumhurbaşkanımızın kullandığı adlandırmada ise küresel unsurlarla birlikte bu ülkede yaşayanları işaret ediyordu. Masaya yatırıldığında ve teşrihe alındığında farklı şeylerden bahsediliyormuş gibi görünse de aynı yapının unsurları ele alınıyor son tahlilde.
İşte bu Üst Akıl’ın bu topraklardaki maşalarının itibarsızlaştırmak için elinden gelen tüm gayreti gösterdiği isimlerden bahsetmeye başlamıştık. Bu itibarsızlaştırma gayretlerine bilerek ve isteyerek dâhil olan güya muhafazakâr, güya İslâmcı şahısların bilmedikleri, ya da biliyorlar ise de zamanla unuttukları bir gerçeği hatırlatmakta fayda olduğu kanaatini taşıyorum: Hafıza-i Devlet nisyan ile malûl değildir. Görünüşte muhafazakâr, görünüşte İslâmcı bu arkadaşlar bu sözün beşer ile ilgili olanındaki sonuca güveniyorlar galiba! Yani Devlet de beşer gibi unutmakla malûldür sanıyorlar ve onu için bu kadar pervasız ve yarını gözetmeden Devletin hassasiyet gösterdiği bazı konularla dalga geçme, hatta alay etme cesaretini gösteriyorlar!
Unuttukları bir şey var: Devletin acelesi yoktur. Asla acele etmez, bekler Devlet. Fakat asla unutmaz. Hesabını asla kimsede bırakmaz. Alacağı olan kişinin dünya değiştirmesi umurunda bile olmaz! Sonuçta geride kalan mirasçıları vardır o şahsın! Mirasçılarından tahsil eder alacağını! 2005 yılına kadar yürürlükte olan “yedi ceddinden çıkarma” uygulamasına geçiverir!
Devletin hassasiyet gösterdiği meselelerin en başında Türkiye’nin bağımsız ve Müslüman bir ülke olduğu gerçeği var. Bu iki unsuru birbirinden ayırmaya kalkışanın, hele bu gerçekle olur da dalga geçmeye kalkışan olursa o şahsa acımak gerekir! Bunun çetelesini tutar Devlet ve günü geldiğinde faturayı önüne dayar: Öde bakalım! Bir diğer çok hassas olduğu konu ise Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın cümleleriyle “Bu bir istiklâl savaşıdır” şeklinde özetlenebilecek durumdur. Bu istiklâl savaşı da Üst Akıla karşı yürütülen bir savaştır. Bu savaş ise tüm cephelerde yürütülüyor! Ve bu savaşı Devlet bazı insanlar üzerinden yürütüyor, bu savaşta bazı insanlar ön alıyor ve canları pahasına yürütüyorlar bu savaşı.
Başta internet ortamı olmak üzere uzun zamandır yürütülen bu savaşa, bu savaşı itibarsızlaştırmaya çalışanlarla ilgili dikkat çekmeye gayret eden yazılar yazıyoruz. Devlet refleksine dikkat çekmeye çalışıyoruz. Üst Yapı diyerek, Eski Yapı diyerek 10 yıl öncesine kadar hâkim olan yapının bu ülkeye yaptığı kötülüklerin çok, ama çok küçük bir kısmını dile getirmemiz bile yakından tanıdığımız bazı arkadaşların birazcık da olsa ayıkmasına ne yazık ki bir kapı aralayamadı! Bu tabii ki bizim eksikliğimiz!
Devletin hassasiyet gösterdiği bazı kavramlarla dalga geçmeye, o kavramlarla alay etmeye, o kavramları itibarsızlaştırmaya gayret gösterdi bu yakından tanıdığımız arkadaşlar. Devletin tüm bu icraatların çetelesini tuttuğunu ve asla unutmayacağını muhtemelen akıllarına bile getirmiyorlar! Bu itibarsızlaştırma bazen de kimi isimleri itibarsızlaştırmaya çalışarak yürütülmek istendi. Bir önceki yazıda Hüseyin Kıvrıkoğlu ismini özellikle verdim. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu itibarsızlaştırabilmek için onu Ergenekon’un Bir Numarası olarak bile gösterme cüretinde bulundular. Ergenekon’dan kasıt tabii ki Eski Yapıdır.
Devlet bunların hepsini bir yere not ediyor. Özellikle 15 Temmuz sonrasında maruz kalınan paralel gâvurluğu hafifletmeye çalışanların çetelesi de mutlaka tutuluyordur ve zamanı gelince fatura önlerine konulacaktır: Öde bakalım!