Hazreti Fatih Sultan Mehmed Han’ın torunu…
Sultân Bayezid-î Veli namıyla namdar şanlı sultanın evladı…
Ve Kanuni Sultan Süleyman’ın babasıdır O…
Veli babanın Selim oğlu…
Sultan Selim-i Evvel…
Selim Şah!
Celalli Yavuz…
Dokuzuncu Osmanlı sultanıdır… Ve İslam’ın 88. halifesi…
Alperenler gibi…
Hem alp hem de eren olmak misali!
Hem Yavuz hem de Selim olmak…
İsmi ile müsemma derler ya öyledir…
8 yıla 80 yıllık iş ve hizmet sığdırdı…
***
Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir…
Sert tabiatlı ve cesurdu.
Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.
Yavuz Sultan Selim Hazretleri iktidara gelince en evvel İslam âlemindeki kargaşaya son verdi. Evvela Kürtlerle görüşerek uzlaşı sağladı, onların desteğini arkasına aldı.
Sonra İran’da hakim güçleri, sonra Suriye’de ve Ortadoğu’da kargaşa çıkaran müfsidleri hizaya getirdi.
Sonra Hicaz’ı Osmanlı’ya dahil etti. Sonra İslam dünyasının en önemli devletlerinden Mısır ile Osmanlı Devletinin ittihadını sağladı Sonra İttihad-ı İslamı tesis etti.
Ömrü kısaymış ki, çabuk davrandı. O zaman kurulan İslam Birliği 20. Asra kadar yaşadı.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, II. Meşrutiyet’ten sonra verildiği askerî mahkemede şu şekilde ifade eder:
“Sultan Selim’e biat etmişim. Onun İttihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zîrâ o, Kürdleri ikaz etti. Onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Kürdler, o zamandaki Kürdlerdir.
Bu mes’elede seleflerim: Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin Efendilerle Namık Kemâl Bey ve Sultan Selim’dir (ki, demiş:)
İhtilaf u tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hattâ bî-karâr eyler beni.
İttihâdken savlet-i a’dayı def’e çaremiz,
İttihâd etmezse millet, dağıdar eyler beni…/Sultan Selim” (Âsâr-ı Bediiyye sh: 418)
***
Tahta çıktıktan sonra Osmanlı’yı sürekli bunaltan ve devlet içerisinde her türlü fitne fesadı körükleyen Doğu’daki Şii-Safevi Devleti’ni kafasına takmıştı…
Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı. Yavuz Sultan Selim’in en büyük amacı doğudaki bütün Türk İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti.
Yavuz, 1514 yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan’dan Tebriz’e doğru yürüyüşüne devam etti. Çaldıran’da 23 Ağustos 1514’te yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğradılar. Şah İsmail, kaçarak hayatını zor kurtardı. Yavuz yoluna devam ederek Tebriz’e girdi. Şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul’a gönderildi.
Bu zafer sonucunda Şah İsmail eski prestijini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu’da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu. 15 Eylül 1514’te de Tebriz’den Karabağ’a hareket eden Yavuz’un amacı, kışı orada geçirip, baharda İran’ı tümüyle almaktı. Ancak şartlar müsait olmadığı için Amasya’ya gidildi.
Çaldıran Zaferi’nden sonra, Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı hakimiyetine girdi. Böylece Anadolu’da Türk-İslam birliği sağlanmış oldu.
Sultan Sleim Han, İttihad-ı İslam’ın da en büyük liderlerinden olarak tarihe geçmiştir…
***
Şah İsmail ile ilginç diyalogları…
Mektubunda şöyle diyordu: “Fitneler çıkardınız, İslam büyüklerine küfürler ediyorsunuz, bunun cezası katlidir, üzerinize geliyorum, işgal ettiğiniz Osmanlı memleketlerini geri veriniz.”
Şah İsmail, muharebeye hazır olduğunu belirten mektubunda, “Er isen meydana gelsin, biz de intizardan kurtuluruz” demiş ve Yavuz’a bir kadın elbisesiyle, yaşmak yollamıştır.
Yavuz Sultan Selim bu ağır mektuba ağır cevap vermiştir: “Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; hâlbuki bunca gündür askerimle memleketine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40 bin kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vazgeçesin.”
Yavuz bu mektubuyla beraber Şah İsmail’in gönderdiklerine karşılık kendisinin kökenini telmihen hırka, şal, asa, misvak ve şedden (kuşak) ibaret tarikat levazımı yollamıştır. Böylece Yavuz, Şah İsmail’in dervişlikten geldiğine gönderme yapmıştır…
***
Sultan Selim, 5 Haziran 1516’da Mısır seferine çıktı. 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştı.
Mısır Sultanlığına bağlı Antep (18 Ağustos 1516) ve Besni (19 Ağustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim oldular. Ancak asıl savaş 24 Ağustos 1516’da Mercidabık’ta oldu.
Mısır ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamadı. Mısır hükümdarı Gansu Gavri ölü olarak bulundu. Kazanılan Mercidabık zaferi sonunda Suriye’nin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.
4 Şubat 1517’de Yavuz büyük bir törenle Kahire’ye girdi ve Mısır Memlüklerine bağlı Abbasi halifeliğine son verdi.
Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçti. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi doldu taştı…
6 Temmuz 1517’de Emanet-i Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve aralarında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz’dan Yavuz Sultan Selim’e gönderildi.
29 Ağustos 1516’da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçti. Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii’nde yapılan bir törenle, son Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil’den (kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn) Haremeyn-i Şerifeyn, yani Mekke ve Medine’nin hizmetkarı ünvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanların dînî ve siyâsî lideri oldu.
Rivayete göre, Üçüncü Mütevekkil kürsüye çıkıp, halifeliği Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han’a devrettiğini açıkladı. Sırtındaki cübbeyi Yavuz’a elleriyle giydirdi. Halifelik nişanlarından sayılan kılıcı elleriyle Yavuz’un beline bağladı. Yavuz Sultan Selim, o andan itibaren Müslümanların dini ve dünyevi lideri oldu.
Artık yalnız padişah olarak değil, “halife” olarak da anılacaktı ve ondan sonra gelen tüm padişahlar aynı zamanda halife de olacaklardı.
Yavuz Sultan Selim, tahtı devraldığında 2 milyon 375 bin kilometrekare olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 6 milyon 557 bin kilometrekareye çıkarmayı başardı. Devletin gelişmesi için de birçok faaliyeti oldu. Çok düzenli çalışan bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede ülke içinden ve dışından istediği bilgileri alan Yavuz Sultan Selim’in adam seçiminde büyük bir isabet yeteneği vardı.
***
İtithad-ı İslam’ı sağladı…
İslam alemindeki Şii Safevi fitnesine son verdi…
İdris-i Bitlisi’nin daveti ve çağrısıyla Kürtlerle birlikte fitne ateşini söndürdü…
Tıpkı Kılıçarslan gibi…
Tıpkı Sultan Selahaddin gibi…
Kudüs’e de gidip zulmü sona erdirdi…
Çok güçlü bir istihbarat teşkilatı kurdu…
Kutsal emanetleri Ayasofya Camii’ne getirip koydu…
Şarbon hastalığına bağlı olarak Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden henüz 49 yaşında iken vefat etmişti…
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu.
Kanûnî Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi.
Tarihçiler, Yavuz Sultan Se-lim’i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler…
İslam dünyası elbette bir Yavuz Selim vazifesi yapacak lider aramaktır.
Bu vazife fıtri olarak ihtiyaç halindedir. Çünkü İslam âlemi dağınıktır, zulme uğrayan Müslümanlara sahip çıkacak, devlet çapında güce ihtiyaç vardır…
Yeniden diriliş için Yavuz vazifesi yapacak lider gerektir…