Ha deyince halledilemeyecek, onlarca yıla ihtiyacı olan, devasa, sayısız hizmet “yok” deyince yok olur mu?
“Seçim yatırımı” diyerek hafifleştirilebilir mi?
14 Mayıs’a giderken muhalefetin izlediği inkâr politikası bugüne ait değil elbette.
Rahmetli Adnan Menderes’in o naif sesinden dinlemeyeniniz yoktur sanırım; yaptıklarının nasıl inkâr edildiğini anlatan o meşhur radyo konuşmasını.
Türkiye o dönemde de -hatasıyla, sevabıyla- baş döndürücü bir ilerleme kaydetmişti.
Bugün hakikaten de yüz yılda yapılabilecek hizmetler, keşifler, icatlar yirmi yıla sıkıştırıldı.
İlber Ortaylı’nın: “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” çalışmasından mülhem son yirmi yılımızı da yirmi yıla sığması mümkün olmayan gelişmeler sebebiyle, “Cumhuriyetin en uzun 20 yılı” olarak tanımlamak abartılı olmayacaktır.
Bir neslin hayatında ancak bir ya da iki defa tecelli edecek, denk gelecek, devasa ve hayranlık uyandırıcı onlarca gelişmeye şahit oluyoruz.
Bütün bunlar aynı zamanda bir neslin hayatında ancak bir kere denk gelme ihtimali olan ya da hiç denk gelmeyecek, dünya çapında bir salgının ve dünyada eşi görülmemiş yıkıma sebep olan bir depremin gölgesinde gerçekleşiyor.
Seçim yatırımının ne demek olduğunu, yaşı müsait olanlar çok iyi bilirler.
Seçimlere iki üç ay kala birkaç asfalt makinasının çıkıp ortalıkta yollara yama yaptığı o günleri.
Büyük bir maharetle Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılının şafağına denk gelen seçimler için hazırlanan bütün bu proje ve hizmetlerin ne kadar büyük bir zamana ve çabaya ihtiyaç duyduğunu akıl sahipleri çok iyi görüyor.
Üstelik iktidarın ta en başından belirlediği ve seçimlere endeksli olmayan 2023, 2053 ve 2071 hedefleri var.
Bu baş döndürücü hazırlanışın ilk durağına büyük bir şahlanışla giriliyor şimdi.
Bütün bu eser ve keşiflerin on, on beş yıldır devam edenlerinin bile olduğunu çok iyi takdir edenler, hakikati de görenlerdir.
Kaldı ki bir siyasi partinin seçimlerde mutlak bir başarı elde etmek için çalışmasından daha doğal ne olabilir.
Bir iktidarın yaptığı hizmetler dolayısıyla suçlandığı, aşağılandığı nerede görülmüştür.
İktidarı 21 yıl önce koyduğu hedeflerden bazılarıyla eleştirenler, Gezi olaylarıyla başlayıp 15 Temmuz’la zirve yapan bütün gerçekleri inkâr edenlerdir.
Yine bütün dünyayı kasıp kavuran pandemiyi “olmamış” gibi yansıtanlardır.
Tıpkı dünyanın en büyük kara depremini, hafife aldıkları gibi.
Oysa her akıl sahibi, başarısızlık gibi gösterilenlerin bile bütün bu yaşananlar silsilesinde bir başarı olduğunu görüyor.
Görüyor ki hala Sayın Erdoğan’a inanıyor ve güveniyor.
Her faninin başını döndürecek emsalsiz başarıların muhalefeti öfkelendirmesini, kıskançlıkla inkâra yöneltmesini de bir nebze anlayabiliyorum.
Kolay değildir bu hakikatle başa çıkmak ve iktidar umudu taşımak.
Onlar da biliyor: “Yaparsa Erdoğan yapar” gerçeğinin neye tekabül ettiğini.
Tekrar bir daha düşünün, seçime üç ay kala yapılan göz boyamalarını ve öyle bakın TOGG’a, MMU’ya, TCG Anadolu’ya, Karadeniz Gazı’na ve diğerlerine.
Bakın bakalım hangisi üç ayda yapılabilirdi; “ha” deyince halledilebilirdi.
Sanırım o bakışın sonu yeterince açık…