Güven toplumundan şeffaflık toplumuna

Abone Ol

Güven; aileden, sokaklardan, şehirden, ülkeden velhasıl dünyadan elini eteğini çekmeye başladıktan sonra yeni bir dogma icat ettik: Şeffaflık…

Evet, ilk bakışta ikna edici ve faydalı gibi görünse de “şeffaflık” aslında fonksiyonu gereği, saklı kalması gereken hatta “saklı kaldığı ölçüde değerli” olanları da açığa çıkararak, değerlerini eksiltti ya da yok etti.

Zira güven, insandan neyi var neyi yok sergilemesini istemez.

İnsanın beyanına değer verir ve onun sözünü “senet” kabul eder.

Lakin yozlaşmış, değerlerini kaybetmiş bir toplumda “güven” yok edilince, ışığın aydınlatmadığı tek bir köşe kalmasına bile müsaade edilmez, tahammül edilmez oldu.

Öyle ya acaba orada saklanan ya da gizli, mahrem kalması gereken şeye dair nasıl bir “yalan” söylenmektedir; kim nasıl aldatılmaktadır?..

Şeffaflığı bir dogma olarak kabul edenler, onu hakikatin yerine de ikame etmeye çalışıyorlar.

Oysa şeffaflık ile hakikat eşit değildir ve çok daha fazla bilginin ortaya çıkması, hakikate daha fazla yaklaştırmaz.

Bilakis artan bilgi yığınları bir “hakikat bulanıklığı”na da sebebiyet verir.

Aşırı enformasyon ya da aşırı iletişim, bir zenginliğin değil, bir eksikliğin işaretidir.

Ve bugünün insanının en büyük korusu, “boşluk korkusu”dur.

Hayatında hiçbir boşluk ya da belirsizlik bırakmak istemeyen insan, aşırı bir enformasyon yığınının altına kendini iter.

Hatta bu hız sosyal medya karşısında bir “anestezik aşırı iletişim”e dönüşür.

Bütün duyguları anestezi altında olan birey, anlama yetisini de bir noktadan sonra kaybetmeye başlar.

Zira anlam yavaşlıkta gizlidir; tefekkür dinginlik de ister.

"Şeffaflık insanı camlaştırır." diyen Byung-Chul Han haksız değildir bu sözünde.

Zira şeffaflaşmak ne var ne yok ortaya saçmaktır.

Bu da bir güven değil, kontrol altında olma halini ortaya çıkarır.

Şeffaf insan her anında ve her mekânında kontrol altındadır.

Tıpkı her şeyini -en mahremini bile- kışkırtılmış, sözde bir “özgürlük” aldatmacasıyla sosyal medyada boca edenler gibi.

"Başkalarının hakkımda bilmedikleriyle geçinirim ben." diyen Peter Handke mi daha özgürdür yoksa bütün maddi manevi sermayesini teşhir ederek değersizleştirenler mi?

“En yakın insanların bile birbirinden gizli alanları olmalı.” diyen George Simmel aslında şeffaflaşmanın getirdiği meraksızlığa ve onun yok ettiği dinamizme işaret eder.

Oysa insanın merakını ve heyecanını tetikleyen şey, gizem ve belirli ölçüdeki belirsizliklerdir.

Olumsuzluğu hayatın içinden çekip çıkardığınızda, belirli bir noktadan sonra olumlu olanlar da dinamizmini kaybetmeye başlar.

Hayat aslında bir anlamda bu olumlu ile olumsuzun çelişkilerle dolu oyunundan ibarettir.

Bugün hayatımızı çok daha sıkıcı hâle getirmek isteyen bir “mutluluk endüstrisi” var.

Ve literatürlerinde -tıpkı Facebook’un beğenmemeye izin vermemesi gibi- olumsuzluklara yer yoktur.

Her koşulda mutlu olmayı öğreteceklerini vadederler.

Oysa bu, hayatın anlamını yok etmekten başka bir şey değildir.

Çünkü olumsuzluk olumluyu büyüten, bilgeleştiren bir şeydir aynı zamanda.

Ona tahammül etmeyi öğrenmek, bütün bilgeliklerin yolunu açan tartışmasız bir değere sahiptir.

Şeffaflık, hiçbir karanlık alan bırakmama iddiasıyla insanlığa, her şeyi “pornografik” değere indirgemesini emreder.

Oysa bırakın toplumla ya da diğer insanlarla olan farklılıkları, insanın kendi içinde bile kendine yabancı yanlarından bahseder Freud.

İnsanın ruhundaki ego ile uzlaşmayı engelleyen “yarık”lardır bunlar.

Bu yarıklar, insanın kendi kendine şeffaflaşmasını bile engeller, ona göre.

İnsanın kendi iç dünyasının dinamizmi de işte bu kendini anlama çabasının bir parçasıdır.

İnsanın ya da doğanın yapısı bile şeffaf olmaya ya da camlaşmaya izin vermezken, bu çabayı güdenler neyi arzu ediyor olabilirler?

Cevabı şudur: Güven kavramını tamamen yok etmek ve bu sayede daha fazla şeffaflıkla vaadiyle daha fazla kontrol sağlamak.

Post-privacy ya da mahremiyet-sonrası toplum özlemi içinde olanlar, her türlü apaçıklığın ve LGBT’nin yayılmasına çalışıyorlar bu yüzden.

Ve onların da en büyük sloganları şeffaflıktır; transparan hatta pornografik düzeyde üstelik.

Duygularımızı aşırı iletişimin anestezisinden çıkarmak için fazla da zamanımız yok.

Ve her gün biraz daha camlaştırılıyoruz…