Semendel Yayınevi’nin çıkarttığı Rahman Suresi ve Mev’ud Tefsiri’ni geçenlerde okuma imkânı buldum. Kur’an’ın irşad cihetine bir kez daha şahit oldum. Not aldığım bir kaç yeri sizinle paylaşma ihtiyacı hissettim, şöyle ki: “Rahman-ı Zülcemal’in insanlara vermiş olduğu nimetlerden birisi de Şemse Kamer’in bir hesab-ı muayyen üzere cereyan etmeleridir. Bu cereyan neticesinde gece gündüz ve dört mevsim meydana gelir. Bu ise hadsiz zihayatın vücut bulmasına ve hayatlarının devamı için lüzumlu olan rızkın te’minine sebeptir. Hem Güneş ve Ay olmasa, zulmet zail olmaz, âlem daima karanlıklar içinde kalır. Güneş, lamba vazifesini yaptığı gibi; aynı zamanda ocak vazifesini de yapar. Hem Güneş olmasa, mevcudat renkten mahrum olur. Zira renklerin vücuduna sebep, Güneştir. Ay olmasa, zihayatlarda büyüme ve gelişme olmaz. Zira büyüme ve gelişmeye sebep, Ay’dır. Daha bunlar gibi pek çok menfaate sebep olmaları, Güneş ve ayın ne kadar büyük birer nimet olduğunu ortaya koymaktadır. Hem Güneş ve Ay’ın belli bir hesapla cereyan etmesinden günler, haftalar, aylar ve seneler bilinir. Vaktin bilinmesiyle de hayat nizam ve intizam altına alınır.”
“Evet, Güneş, Ay ve yıldızların doğuş ve batışı, değişmeyen muazzam bir kanuna tabidir. Bu kanunun sayesinde insanlar, mevsimlerin vaktini, günlerin sayısını, mahsulâtın hasat zamanlarını tespit edebilmektedirler. Küre-i Arz üzerindeki mevcudatın vücutlarını devam ettirebilmeleri de Güneş ve Ay’ın dakik bir hesap ile cereyan etmelerine bağlıdır. Adil-i Mutlak; Güneş ve Ay için belli bir yörünge ve belli bir hız tayin etmiştir.[3] Şayet Güneş, Küre-i Arz’dan biraz uzaklaşsa, üzerindeki mevcudatı bürudetiyle donduracak veya ona biraz yaklaşsa hararetiyle yakacak, böylece yeryüzünde hayat emaresi kalmayacaktı. Şayet Güneş ve Ay’ın sür’ati bir parça tezyit veya tenkis edilse, nizam-ı âlem bozulacaktı.”
“Demek Güneş ve ayın belli bir hesap ile cereyanları zihayat için, bahusus insanlar için büyük bir nimettir. Bu nimet, hiç şübhesiz Rahman ismiyle müsemma bir Zat’ın vücub-u vücut ve vahdetine şehadet eder. Evet, Güneş ve ay, Rahman-ı Zülcemal tarafından cin ve inse musahhar kılınan memur-u İlahidir.”
“Güneş ve Ay’ın cereyanını belli bir hesap ile nizam altına alan ve bu iki büyük cirmi, tekvini kanunlarına itaat ettiren O Rahman-ı Zülcelal, elbette nev-i beşeri dahi sahipsiz, başıboş bırakmayacak. Onların ef’al, akval ve ahvalini de bir nizam altına alacak ve bu maksat için onlara bir nizamname gönderecektir. İşte o nizamname, kırk vecihle mu’cize olan Kur’an-ı Azimu’ş-Şan’dır ve O’nun en birinci müfessiri olan Sünnet-i Nebeviye’dir.”
Ayet-i kerimede geçen “Belli bir hesab iledir” kelimesi şöyle bir manaya delalet etmektedir:
“Güneş ve Ay’ın her biri için, ilm-i ezeli ile belli bir ecel takdir edilmiştir. Bunlar, aynen insanların ecellerine yürüdükleri gibi ecellerine doğru akıp cereyan ederler. Ecelleri geldiği zaman, fenaya mahkûm olup gideceklerdir. Güneş ve Ay’ın, kendileri için takdir edilen belli bir süreye kadar cereyan edip, o süre bittiğinde zevale gidecekleri, pek çok ayet-i kerimede ifade edilmektedir.”
“Kur’an-ı Hakim, ayetiyle Güneş ve Ay’ın her gün tulu’ ve gurup ettiklerini hatıra getirmekle ve onların dakik bir hesap ile cereyanıyla meydana gelen gece, gündüz ve mevsimlerin ve bu zaman mefhumu neticesinde vücut bulan mevcudatın zeval ve fenaya mahkûm olduklarını gösterir. Çünkü her hareketin sonu sükûndur. Bununla insanın kalbinde dehşetli bir yara açar. Şefkat hissiyle onların zeval ve fenasından müteessir olan cin ve insin bu yaralarını, Baki bir Zat’a ve O’nun baki âlemine iman etmekle tedavi eder ve O Baki Zat’a ve O’nun baki âlemine karşı bir şevk uyandırır. O şevk, onları iman ve ubudiyete sevk eder.”
Selam ve dua ile Fiemanillah