Ömür serüvenin güneşin bir günlük seyrine ne kadar da çok benziyor ey insan!
Doğumun, yaşamın ve ölümün, kısacası hayatın, güneşin bir günlük varlığı ile tekrar tekrar hatırlatılıyor sana.
Güneşin doğuşu doğuşun, yükselişi yükselişin, inişi inişin ve kayboluşu ölümündür ey insan!
Nasıl ki karanlığı yararak doğuyorsa güneş, her insan yokluktan varlık alemine bir değer olarak aşama aşama geçiyor.
Güneşin ilk ışıkları ile karanlık kayboluyor artık.
Her insan doğumu karanlıkların geride kalması için bize umut veriyor, umut oluyor.
Güneş nasıl ki yaşanabilir bir hayatın oluşması için zaruri ise; insan da yaşanabilir bir toplum için o derece elzemdir.
Güneş yükseldikçe yukarı, ısısını da ışığını da artırıyor.
İnsan da bebeklik, çocukluk, gençlik dönemlerini geçerek ilerliyor ve yaşama tutunmanın zirvesine ulaşıyor.
İnsana yakışan etrafına bir güneş gibi ışık olması ve ısı yaymasıdır.
Ve nihayet en tepededir güneş.
Güneşin en tepede olma hali insanın gençlik haline ne kadar da çok benziyor.
Etkisini hissettirdiği en verimli andır bu an.
Göz doldurur, göz kamaştırır.
Gözdedir artık.
Farkedilmemesi mümkün değildir.
Hissedilmemesi elde değildir.
İnsan için de öyle değil mi?!
Gençliğinin zirvesinde hızlı hareketleri, kabına sığmaz davranışları, yerinde durdurmayan ve durdurmayan kanı ile en verimli dönemidir ömrünün baharı, genç hali.
Isısını ve ışığını zirveye taşıyan güneş, sanki hiç inmeyecekmiş, adeta hep orada asılı kalacakmış gibi duruyor.
Ama o da geçiyor işte.
Güneşin o hali geçici olduğu gibi, insanın da eforunun zirvede olduğu hal geçicidir.
Ve zirveden/tepeden iniş başlıyor.
Her an ısısını ve ışığını kaybediyor.
Gençlik döneminde zirve yapan insan, yaşı ilerledikçe dinginleşmeye başlıyor.
Isısı ve ışığını iyice yitiriyor artık.
Tıpkı yaşı ilerleyen insanın hareketlerinin yavaşlaması, refleksinin azalması gibi.
Daha önce varlığının görülmemesi, hissedilmemesi mümkün değilken, şimdi dikkat eden gözler için hissedilir bir hale geliyor.
İnsan de öyle.
Güneşin her doğuşu ve her batışı insan ömrünü hatırlatıyor adeta.
Yavaş yavaş çekildiğini görüyoruz yaşam alanından, yavaş yavaş.
Çekildikçe hayattan, eski etkisini yitiriyor.
Oysa zirvede iken ne kadar da etkili, ne kadar da güçlü gözüküyordu.
Sanki o güç hiç elinden alınmayacak gibiydi.
İnsan da ahir ömründe hayattan yavaş yavaş çekiliyor.
Varlığı artık hissedilmiyor nerede ise.
Ve kayboluyor artık.
Tekrar doğmak için kayboluyor.
Güneşin bir günlük seyri ne kadar da çok anımsatıyor bize bir ömürlük hayat seyrimizi.
Ha bir günlük bir ömür, ha bir ömürlük bir gün.
İkisi de çok kısa.
Doğumdan ölüme uzanan hayat serüveni.
Bir başlangıç ve bir bitiş.
Ve bu bitişin de bir başlangıcı olduğunu hatırlatıyor, bir sonraki gün doğan güneş.
Her doğan insan bir umut olarak dünyaya geliyor.
Özünde değerli olan insanın değersizleşmesi ya da değerli olması kendi tercihidir.
Ve insana yakışan kendisine bakarak ömür serüvenini hatırladığı güneş gibi olmasıdır.
Cömertçe ışığını ve ısısını etrafa yaymalıdır.
Yaymalıdır ki, karanlığı iktidarları için varlık sebebi kılanların iktidarı uzun sürmesin.