“Resim göze seslenir. Ruhun penceresi de gözdür.”
Leonardo Da Vinci.
“Görmek, ‘yaratmanın’ başlangıcıdır.”
Henry Matisse 1941
“Resim, kelimesiz bir şiirdir.”
Horatius
Çocukluğumdan beri duyduğum şeydir resmin günah olduğu. Doğal olarak ressamların günahkâr çocuklar olduğu. Ama bunun sağlaması var mıdır bilmedim hiç. Sadece dendi resim günah diye. Biz de öptük başımıza koyduk.
Sonra sonra anladık nedendir günah resim. Ya da günah olan resim nedir? Günah olmayan resim nedir? Mesela minyatür nedir? Resimle minyatür arasındaki farklar nelerdir? Mehmet Siyah Kalem kimdir? Yoksa Fatih midir? Koskoca Fatih neden resmini yaptırmıştır Bellini’ye? Neden hususen Venedik Dükalığı’ndan ressam istemiştir?
Bu sorulara hala cevap verilmiş değildir. Bu da farklı algılar, farklı algılar da farklı sonuçlar doğurmuştur. Bir tarafta dini-ilahi hiçbir kaydı dikkate almayan laik bir güruh türemiştir. Diğer yanda Dini-ilahi kaydı bağlamından kopararak anlayan istemezük güruhu türemiştir. İkisi de ifrat, ikisi de tefrit. Çok azdır ki dengeyi bulabilmiş, ama onlar da amansız eleştirilerden kurtulamamışlardır. O kadar ki kök salamamıştır resim sanatı. Çiçeğe duramamıştır çağımızda. Birkaç cılız isimden ya da güçlü ama görülmeyen yetenekten öteye geçilememiştir. Görülenlerse çoklukla ideolojik ve propagandisttir. Hoşgörünün kanatları altında hor görülmemek için kimliğini gizleyenler bile vardır. Görülmüşlerdir ama oldukları gibi görünememişlerdir. Tuhaf, cerbezeli, tehlikeli bir yoldur bu topraklarda resim yapmak. Hele de Müslümansanız ve hakikat diye bir derdiniz varsa.
Resim, “re-se-me” fiilinden türetilmiş Arapça bir kelimedir. Çoğulu da rüsum’dur. İz, ayak izi, işaret, damga, mühür, suret ve ayin anlamlarına gelir. İslam literatüründe resmin yasak oluşu, musavvir (Allah) olanın tasvir edilmesi geleneğinden dolayıdır. Kadim Mısır kültüründen İndüs Havzasına, Antik Yunan’dan Hıristiyan kültürüne yaratıcı”-lar” devamlı tasvir edilmiştir. İslam Öncesi Araplarda karşımıza Lat, Menat ve Uzza olarak çıkan “tanrıcıklar”, Yunan Mitolojisinde Hades, Ares ve Afrodit olarak çıkmıştır. Gücün ve yaratmanın sembolik karşılığı gökler olduğu için de bu kültürlerde Olempvari (“tanrılar” dağı) dağlar kurgulanmıştır. Bu gelenekler Yaratıcıyı cisimleştirerek resimlemişlerdir. Bu durumda tersim etmek tecsime, tecsim de tersime hizmet etmiş ve tanrı”-lar” tasavvur halden tasvir düzlemine indirgenerek resmedilmişlerdir. İslam dini ise, Allah’ın resmedilmesini na-mümkün görür. Çünkü Allah mutlaktır. Mutlak olanın da mutlak tasviri mümkün değildir. Çünkü resmedecek olan mutlak değildir. Zira insan aciz bir varlıktır. Bütün acziyetiyle hiçbir acziyeti olmayan bir varlığı resmetmeye kalkması doğrusal bir sonuç vermeyecektir. Allah söz konusu olduğunda doğrusal sonuç vermeyen bir durum ise tabiatiyle yanlış sonuçlara götürecektir. Çünkü boşlukları insan kendisiyle doldurmaya başlayacaktır. Nitekim resim geleneğinin boy verdiği bütün kültürlerde “tanrı” tasvirleri insanidir. Orada Allah “yoktur.” İnsan vardır. İnsanın hayal gücü vardır. Allah varsa da insanın hayal gücüyle sınırlandırılmış bir Allah vardır. Bu da ezel ve ebed sahibi bir varlık için muhaldir. Hal böyleyken İslam’ın, Allah’ı figürize etmeye müsaadesi düşünülemezdi.
Sadece İslam’a özgüymüş gibi duran bu durum, aslında Hıristiyanlığın başlangıcında da geçerliydi. Hıristiyanlığın başlangıcında figüratif resimden kaçınılmış, buna gerekçe olarak da Pagan kültürünün “tanrı”yı tasvir etmesi gösterilmiştir. Hıristiyanlar da onlara benzemekten kaçınmışlardır. Hıristiyan sanatında figürün yaygınlaşması, Papa 5. Magnus’un, tasvirin dine hizmette kullanılabileceği açıklaması sonrasına tekabül eder. Buna rağmen İkonoklast (put kırıcılık) denilen çağı yaşamaktan kurtulamamıştır Hıristiyan dünyası. Yüz yıldan fazla süren bu çağda bütün figüratif ikonlar parçalanmış ve figürsüz resmin hakimiyeti başlamıştır.
İslam dininde Allah’ın tasvir edilmesiyle ilgili apaçık deliller ortadayken, Allah dışındaki varlıkların tasviri hakkında açık beyanlar söz konusu değildir. Var olanlar da tartışmalıdır. Ecdad bu konuda, şüpheli şeylerden kaçınma ilkesinden yola çıkarak, ruhsatın sınırlarında dolaşmaktansa azimetin kulvarlarında boy göstermiş ve Allah’ın tasviriyle ilgili yasağı, yarattıklarına da teşmil etmiştir. Böylece insan, hayvan, hatta bitki gibi varlıkların resmedilmesinden kaçınılmış, resmedilecekse bile perspektifsiz anlayışla stilize edilerek resmedilmişlerdir.
Perspektifsiz ve stilize anlayış, usulle (esaslar) ilgili geliştirilmiş bir metottur. Minyatür sanatı başta olmak üzere, tezhip, ebru gibi sanatlar ve arabesk desenler bu metodun ürünüdürler. İstisnai bazı örnekler dışında İslam dünyasının geneline hakim olan anlayış budur. Fotoğraf makinasının ve sinemanın hayatımızı ele geçirdiği ve “figür olmalı mı olmamalı mı” kimsenin tartışmadığı bugün bile genel kabul, hâlâ resmin yasak olduğu yönündedir. Ve perspektifsiz gelenek hükmünü dinletmektedir. Bunun dışına çıkanlar ise günahkârlıkla suçlanmışlardır.
Bununla ilgili yaşanmış bir olay kayda değerdir. Ressam İlhami Atalay’ın annesi, galerisinde oğlunu ziyaret edip duvarları kaplayan resimleri görünce basmıştır zılgıtı ve “Oğlum ne çok günah işlemişsin. Ne yaptın sen öyle” demiştir. Artvin’in Arhavi kazasından gelen masum bir Anadolu kadınının tepkisidir bu. Çünkü ona da söylenmiştir resmin günah olduğu. Bize de söylendiği gibi. Ve ona da açıklamamıştır kimse nedendir diye. Duy ve itaat et demişlerdir. O da itaat etmiştir (Çoğumuz gibi).
O vakit, her şeyden önce şu “resim dinen yasaktır” galatından kurtulalım ve doğrusunu anlatalım insanlara. Yasaklanan şeyin resim olmadığı, Allah’ı resmetmek olduğunu açıklayalım. Ve ecdadımızın, varlığın hallerini anlatırken figüratif anlayış yerine daha soyut formlar ve anlatım biçimleri icad ettiğini. Ruha halel getirmeden, bedeni de büsbütün yitirmeden işin içinden sıyrıldığını. Bugün yapılacak olan da budur. Çağın gereklerini dikkate alıp, esaslara da halel getirmeden resim sanatının dünyaya neşe saçan ve insana ümid bağışlayan gösterme gücünden faydalanmamız gerekir. Resim sanatını hakikat diline dönüştürmemiz gerekir. Çünkü sanat Allah’ın insana hediyesidir. Kullanın diye bağışladığı merhametidir. Ne Allah’ın gönderdiğini reddetme ne de göstermediğini resmetme hakkımız vardır. Temel ilke budur. Buna uyuldukça da resim halka, halka hizmet ettiği için de Hakk’a hizmet edecektir.
Baki selamlar.