Gülen Hareketi üzerinden İslamcıların tasfiye edilmesi (2)

Abone Ol

İslamcılığın muhafazakar demokrat kimlik içerisinde merkeze oturma süreci şimdiye kadar oldukça başarılı bir şekilde gerçekleşmiş ve maalesef İslamcı dil, özgünlüğünü kaybederek devlet diline entegre olmuştur. Bunun da en büyük sebeplerinden bir tanesi 40 yıldır yetiştirdiği “Altın nesil” ile buna hizmet eden Gülen hareketidir. Öyle ki, Gülen’in fikirleri, İslamcılığa mesafeli durduğu için bu hareketin tabanı da mesafeli durmuştur. Milli Görüş partileri yerine merkez sağ partilere oy verilmiştir. Devleti ele geçirme üzerine kurgulanan düzen sistem tarafından Gülen hareketi üzerinden dindarların sisteme entegrasyonuna yol açmıştır. Devlet kademeleri için yetiştirilen insan modeli ile cemaatlerin sivilliği bizatihi Gülen hareketi tarafından bozulmuş ve bozdurulmuştur.

Gülen hareketi hiçbir zaman, gayri Müslimler ve Kemalistlerle aradığı diyalogları İslamcılarda aramamıştır, hatta gücü eline aldığında en çok İslamcıları ezmiştir, pasifize ederek sistemle bütünleştirmeye çalışmıştır. Aynı şekilde Gülen hareketinin 40 yıldır Kürt sorununda sessizlik ve belirsizliği de İslamcıların bu meseleye yanaşmasının önüne geçmiş adeta görünmez bir duvar ördürmüştür. 28 Şubat’taki tutumu ve eleştirel düşünceye imkân vermeyen, itaat ile hizmet şuurunu merkeze almış eğitim sisteminde yetişen bir ‘şakirt’in İslamcı olmasını değil, Türk İslam sentezi ile yetişmiş Ilımlı bir Müslüman olmasının önünü açmaktadır ancak her şey tek tip olunca bu bile sağlanamamaktadır

Gülen hareketinin milliyetçiliği ileri düzeyde, Sünni İslam anlayışının da ötesinde bir milliyetçiliktir. Gülen, 1970’lerde İzmir’de Nur hareketinden koptuktan sonra, etrafında toplanan gönüllüleri ile birlikte ana belirleyici unsurları Türk İslamcılığı olmuştur.

İslamcılar açısından Gülen hareketinin batıni/işraki/ezoterik bir din algısına sahip olması en esaslı sorunlardan biridir. Bu sorunlu yapı üzerinden “Gülen hareketi, Türkiye’deki İslamcı hareketin genel karakteristiğinden farklı olarak, seküler baskı sonucunda dindar toplumun tepkisi ve taleplerini karşılamak üzere ortaya çıkmamıştır. Aksine, sistemle uzlaşarak ve hatta destek vererek kültürel bir sosyolojik alan açmak istemiş ve bunu da büyük ölçüde başarmıştır. Sistem, halkın dine olan geleneksel bağlılığını göz önünde bulundurarak, hem sol akımların hem de resmi din algısı dışındaki dini akımların taarruzundan kurtulmak ve kendi denetiminde bir dini anlayışı yerleştirmek için dini kullanmaya tekrar karar vermiş ve bunu da büyük oranda Gülen hareketi ile sağlamıştır.

12 Eylül askeri darbesinden sonra yazılan ‘Son Karakol’ yazısı bunun tipik örneğidir. Aynı şekilde 28 Şubat sürecinde Gülen kritik bir karar alarak devletin ve askerlerin yanında yer almış ve televizyonlara gazetelere demeçler vererek hükümetin fonksiyonlarını yerine getirmede başarısız olduğu gerekçesiyle istifa etmesi gerektiğini söylemiştir. Bunu söylediği hükümette bugünkü gibi İslamcılıkla suçladıkları Erbakan liderliğindeki hükümettir.

O gün de bugün de sistem fırsatı tepmeyerek Gülen hareketi üzerinden bütün cemaatlere ‘’haddini bil’’ mesajını vermiştir… Sisteme siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda alternatif hale gelen İslamcı hareketin parametreleri ne zaman biraz tırmanış gösterse bu Gülen hareketi ile engellenmiştir. Kısaca Gülen hareketi üzerinden Türkiye’deki İslamcılık terbiye edilmeye çalışılmış ve hala bu terbiye devam etmektedir.

Zaman gazetesinde yapılan tartışmalara biraz da böyle bakmak gerekmektedir.