Yıl 2011. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’ndeki bazı arkadaşlarımızla fanzin bir dergi çıkarmayı düşünüyorduk. Dergi çıkarma sürecinin nasıl gerçekleştiğini tam bilemediğimiz o zamanlarda kime danışsak, bize kim ağabeylik yapar diye düşünürken bir dostumuz kulağımıza Asım Gültekin ağabeyin ismini fısıldayıvermişti. Peki Dünyabizim.com ve Caf Caf Dergisi’nin başında olan Asım ağabeyi nasıl bulacaktık? Derginin o zamanlar Barboros Bulvarı’ndaki ofisine uzun bir yürüyüş gerçekleştirmiştik. Heyecanla Asım ağabeyle konuşacağımız o anı kollamıştık. Derginin başka bir sorumlusu olan Kerem Abadi ile tanışıp, birkaç öğüt alıp geri dönmüştük.
2011-2012 yıllarında Mavera Gençlik Hareketi’ndeki dostlarla birlikte etkinlikler düzenliyorduk. O sıralarda Asım ağabey ile tanıştık. Çok heyecanlıydık. Birçokları onu ‘Yürüyen Dergicilik Okulu’ diye nitelendiriyordu. Sürekli yazmaya teşvik ediyordu. Etrafına toplamış olduğu gençleri hem yazıya ve üretime teşvik ediyor hem de küçük küçük harçlıklarının çıkması için büyük çabalar gösteriyordu.
Yel Değirmeni Dergisi’ni çıkarmaya başlamıştık. Derginin 2. Sayısını çıkardığımız esnada Dergi Fuarı’nın Sirkeci Garı’nda kurulacağını duymuştuk ve fuarı Asım ağabey organize ediyordu. Öğrenciydik ve fuara katılım ücreti verebilmemiz çok zordu. Asım ağabeye fuarın kurulumunda yardım etmemiz şartıyla fuara katılabileceğimizi öğrenmiştik. Bizim hayatımızda kırılma noktasıydı. Edebiyatla tanışan bir gencin en büyük arzusu insanlara ulaşmaktı ve Asım ağabey buna vesile olmuştu. Onunla birlikte masa sandalye taşımak ve insanlara hizmet etmek büyük bir onurdu bizim için. Fuara katılmanın dışında bizlere harçlık vermesi de onun nasıl vakıf gönüllü bir insan olduğunu hissettirmişti bizlere. Tebessümü hiç bırakmayıp göğsünde bir zafer madalyası gibi taşıyordu. Ona bakınca yaşımız küçük olmasına rağmen daha fazla gençleşiyor, gücümüze güç katıyorduk.
Asım Ağabey ve bir grup arkadaşla birlikte Sakarya’da Cahit Zarifoğlu ile ilgili bir anma programına katılmıştık. Program dönüşü Asım ağabeyin bizlere hep bir ağızdan söylettiği marşlarda kaybolmuştuk. Sonradan marşlara ve ezgilere olan aşkına hep şahit olmuştuk. Sakarya İstanbul arasında bizlerden şöyle marşlar yükselmişti:
“Alev alan ateş söner mi hiç?
Özgürlük türküleri biter mi hiç?
Göğe savrulan yumruklar
Zalim gitmedikçe iner mi hiç?”
Asım ağabey ile çok muhabbet ettik. Eşimle karşılaştığında bile evliliğimizle ilgili tavsiyelerini iletirdi. Hep kitap okur, kitap hediye ederdi. Dergilerin hür tefekkürün kaleleri olduğuna inandı. Gençleri hep yüreklendirdi. Kuru bir yüreklendirme değildi bu. Gençlerin yüreklerinde filizler açmasını sağlayacak destekler sundu. Hem maddi hem manevi olarak büyük mücadeleler verdi. Öğretmen olmak ona göre sorumlu olduğun sınıfla sınırlı olmamalıydı. Aliya’nın dediği gibi yeryüzünün öğretmeni olabilmesi için gökyüzünün öğrencisi olması gerekirdi. Allah’a karşı kulluğunu hiç eksik etmedi. En güzel öğretisi yaşantısıydı. Davası onundu, o da davasının. Ayrılamazlardı. Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt’ın eğitimci ve edebiyatçı taraflarını alıyor, Rasim Özdenören’in yanından hiç ayrılmıyordu. Eskişehir’de yaşayan gençler Atasoy Müftüoğlu hocanın yanına gitmediler diye onlara gönül koyuyordu.
Asım ağabeyin ağabeyliğine ve üslubuna karşı ne çok şey desem az. Kelimelerin acizliği içerisinde bir anlatı sunsak da anlatmalıyım.
Caf Caf Dergisi gibi bir mizah ve karikatür dergisini muhafazakar camia içerisinde çıkarmasını devrim olarak nitelendirebilirim. Esenler Belediyesi ile yapmış olduğu Fanzin Dergicilik Okulu da gençlerin istikametleri açısından çok kıymetliydi.
Asım ağabey Mehmet Akif Ersoy hayranıydı ve kabri başında gençlerle Safahat okurdu. Yunus Emre aşığıydı Asım ağabey. Türkçeyi ve kelimelerin armonisini sürekli araştırır ve ustaca kritiklerde bulunurdu. Tüm bunları yaparken Asım ağabey yalnızdı. Bürokrasi maalesef Asım abiyi insan olarak çok sevmesine rağmen gerekli desteği sağlayamıyordu. O insan yetiştirmeye ‘Gül Yetiştiren Adam’ olmaya devam etti.
Asım ağabey geçtiğimiz hafta Rahmeti Rahman’a kavuştu. Vefayı ve mücadeleyi öğrendiğimiz ağabeyimizi kaybettik. Bu yazıyı en çok emek verdiği gençlerden yalnızca biri olarak kaleme almak istedim.
Asım ağabey, emanetin emin ellerde!
“Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.”