Putin Avrupa’ya ne diyor?”Keserim gazını, donarsınız.” Doğru. Putin isterse gazı keser ve Avrupa donar. Ama, yapabilmekle yapmak başak şeyler. Burada doğru olan Putin’in gazı kesme imkanının olduğudur ama bu kesebileceği anlamına gelmez.
1973’te Arap ülkeleri, başta ABD olmak üzere İsrail’i destekleyen birçok batılı ülkeye “Petrolünüzü keseriz” dediler ve gerçekten kestiler. Dünya petrol krizi başladı. Fiyatlar aşırı arttı. ABD de araba yarışları yasaklandı, Avrupa 1929 Buhranından sonra yeniden kriz alarmına geçmişti.
Beklentiler şu yöndeydi. Batı söz dinleyip İsrail’e destek olmaktan vaz geçmek zorunda kalacaktı çünkü enerji krizi dalga dalga her sektörü vuramaya başlamıştı. Peki Batı, musluğun başındaki Arapların söylediğini yaptı mı? Hayır.
Enerji ve güç savaşları konusunda çeşitli medyatik tiyatrolar yapılabilir ama aslında gerçek öyle değildir. Petrolle köşeye sıkışmış Batı söz dinlemedi. Aksine denizlerde petrol arama çalışmaları hız ve başarı kazandı. Nükleer enerji hayatın tam göbeğine oturdu. Non-linear üretim aklı o dönemde başladı. Yeni nesil destek enerji kaynakları o günlerde keşfedildi. Daha derinlerde arama çalışmaları hızlandı ve netice köşeye sıkışan “Dünya” başının çaresine baktı. Araplar pişman oldular ve eskiden olduğundan daha az karla petrol satmak zorunda kaldılar.
O halde tekrar soralım: Putin gazı kesebilir mi? Evet! Keser mi?
Mahrum bırakmakla tehdit etmenin davranış değişikline hiç bir etkisi yoktur. Kaybeden, yapmazsan bunu vermem diye tehdit eden taraftır. “İnsanoğlu yoksunluk halinde çare üretme becerileri yüksek, geri kalan zamanlarlada tembel bir bir eşref-i mahlukattır” diyor Sühreverdi. Dönemin Arap yöneticileri Sühreverdi’nin bu sosyolojik tespitinden haberleri olsaydı Petrolle tehdit etmek yerine Petrolle teşvik etselerdi kazanırlar mıydı sorusunun doğru cevabını aramalıyız.
Komşularını, ortaklarını yani birbirini tehdit ederek amacına varmış bir vaka tarihe kaydedilmemiş. İdareten tehdite boyun eğenler sürecin bir parçası olmuşlar fakat son tahlilide tehdit edilenler başlarının çaresine bakmışlar ve tehdit edenler zararlı çıkmışlar.
Kantçı yaklaşımda “medeniyetin varlığının güçlü olmakla doğrudan bağlı olduğu ve idamenin de güç sahibinin “ezme” potansiyeli ile doğru orantılı olduğu anlatılır. Bu batılı perspektif öğretileri yüzünden “gerçekçi” ve “gücünün farkında olan” ezberleriyle kendimizi batının karşısında ezip duruyoruz. Kant yerine yüzümüzü Tusi, Sühreverdi, Harezmi gibi gerçek alimlere çevirsek ve gücün tarifini yeniden yapsak “dengeler” denilen Keynes putların nasılda devrildiğine şahit olacağız inşallah. Bu zamanda hala Keynes’i ciddiye alanlara Allah’tan selamet etkilenelere de sabır diliyorum.