Dünya özellikle son elli yılda ürettiği teknoloji sayesinde ciddi bir manipülasyon kabiliyeti kazandı…
Bu, daha önce manipülasyonun ya da manipülatörlerin olmadığı anlamına gelmiyor elbette…
İnsan var olduğu günden buyana çıkarlarını korumak adına görüneni kendi çıkarını göstermeye zorlamıştır/zorlamaktadır…
İçinde yaşadığımız holografik çağın makyajlayarak, fotoshoplayarak bize sunduğu imajların gerçekle ne kadar ilintili olduğu meselesi, aldatmanın farkında olan birçok düşünürün indirmeye çalıştığı maskeye de işaret ediyor…
İçinde bulunduğumuz durum her şeyin abartıldığı, abartıldığı oranda da fiyatlandırıldığı bir “cep operasyonu”ndan başkası değil…
Her noktadan kuşatılmış insanın hatta meseleye duyarlı olanların bile bu kuşatmayı ne oranda kırabildiği oldukça muğlaktır ne yazık ki…
Öyle ya, satışa sunulan her şeyin hedefinde birinin cebindeki para vardır; belki paranın hedefinde de bir ürün…
İdeal olan bu ikilinin olabildiğince reel durumlarda değişime tabi olabilmesidir…
Belki abarttığımı düşünenler olabilecektir fakat işin geldiği nokta da durum gerçeğin çok ötesine geçmiş vaziyettedir…
Moda müeyyidesiyle pazarlanan imajları satın alanlar, gerçeğe değil de manipüle edilmiş olana olması gerekenin kat kat üzerinde rakamlar ödemek durumunda…
Bu durum bir kişinin kanmış olduğu durumda sürdürülebilir değildir…
Bir imajın istenen seviyede pazarlanabilmesi için “kitlesel inanırlık”olmak zorunda…
Çünkü imajına servet yatırdığınız bir kıyafete toplum tarafından bir ilgi olmadığında, havalara uçmak yerine havayı almış olursunuz…
İmaj üreticiler tarafından şişirilmiş, temsil ettiği iddia edilen gerçekle bağı tamamen koparılmış her göstergenin bizi ne kadar yanılttığını anlayabilmenin yolu, satın aldığımız imajla ilgili hiçbir kampanyanın yapılmadığı toplumdaki karşılığını görebilmektir…
Falanca marka kahveyi yudumlarken ya da kıyafeti giyerken hangisinin ne hissettiğini yakalayabilmek imaja ait illüzyonu parçalamak için oldukça önemlidir…
Nöro-Pazarlama teknikleriyle eli daha da kuvvetlenen imaj üreticileri öyle anlaşılıyor ki insana kaçacak bir alan bırakmamak derdindeler…
Hangi durumda beyindeki elektromanyetik dalgalarının nasıl hareket ettiği ve beynin hangi bölgesinin harekete geçtiğinin tespiti ile sunulan imajlar karşısında seküler ve tüketim odaklı toplumların işi oldukça zor görünüyor…
Bu durumda bana göre en avantajlı olanlar yine inanç ve geleneklerini koruma kabiliyetine sahip olanlardır…
Neye ihtiyacı olduğunu iyi bilen, kibirden uzak bir mütevaziliği benimsemiş, israfı kerih gören bir inancın sahibini sahte olana inandırmak çok mümkün değildir…
Zaten modernite insanları geleneklerinden ya da inançlarından koparabildiği ölçüde kendi sahasına dâhil edebiliyor…
Görünenin neyi gösterdiğinin belirsiz olduğu, imajlarla aldatan bu çağda en korunaklı yer inançlarımız ve toplumsal, yöresel değerlerimizdir…
Tamda imajlarla, algılarla şişirilmiş Batı’nın sahte göstergelerinin buharlaştığı bir dönemde, kendimize ait olanla gerçeği yakalamanın tam zamanı…
Sahte olan her şeyden kurtulmak ve onların gizlediği gerçeğe ulaşmak için iyi bir fırsat…