İnsanlar arası ilişkilerde, bazen bir birimize gönlümüz kalabiliyor. Ya kırıyoruz ya da kırılıyoruz. Kendimizi haklı zannettiğimiz zamanlar, daha çok anlaşılmayı beklediğimiz zamanlardır ve hele de dostum dediklerimizden beklediğimizi bulamadığımızda, bu bizi incitebiliyor ve gönül koyabiliyoruz. Halk arasında “Gönül dostuna gücenir” diye bir söz var. Söz konusu kişi dostumuz olunca insani zaafları ortadan kalkmıyor. Melek ya da Peygamber olmadıkça, herkes yanılma ve yanlışa düşme riski taşır. İşte insanın gerçeğini bilememek bizi yanıltıyor ve dostumuzun bize yanlış yapmayacağı gibi bir inanç bizi derinden sarsabiliyor.
İnsan her yerde ve herkese karşı insandır
Sana bana fark etmez, insanın olduğu yerde, akla gelebilecek her türlü yanlış ve yanılma yaşanabilir. İnsanın ne zaman kırılma yaşayacağı ve yanılacağı belli olmaz. Duygu durumunu değiştirecek en ufak şeyler bile ciddi kırıklıklara sebep olabilecek şekilde davranmaya sevk edebilir. Bunu bilmek, durumu kişiselleştirmeden meseleye daha objektif bakmamıza yardımcı olabilir. Bunu aslında kendimizden de kolaylıkla anlayabiliriz. Bazen hiç beklemediğimiz şekilde davranırız, konuşuruz ve kendimizi bile şaşırtabiliriz. Aklımızda olmayanlar nasıl olduğunu anlayamadan bir de bakmışız ki dilimizden çıkıvermiş. Yani insan eşittir, yanılabilen ve yanlışa düşebilendir. Bu herkes için ve her zaman geçerli bir durumdur.
Gönül almak, en kazançlı ticaretlerdendir
Yapılan bir yanlış davranıştan, söylenen yersiz ve kırıcı bir sözden sonra, büyük düşünenler ve insanın halden hale geçebilmesinin an meselesi olduğunu bilenler; yapılana ve söylenene aldırmadan kazandıran bir tutumu seçerek, iyi davranmayı başarabilirler. Buna dışarıdan bakıldığında, “ne gerek vardı?” gibi bir soru ile muhatap olabilirler. Oysa insan insana iletişimin zaruri olarak sürdüğü bu dünya hayatında, insanı dışlamak ve hayatımızdan silip çıkarmak, içinde acısını taşıdığımız sıkıntılı durumları da kendimizde kalıcı hale getirmek demektir. Oysa yüce gönüllü olarak affedebilmek, normal davranışa geçebilmek, kin gütmeden yapıcı ve iyileştirici davranmak; hiç risk taşımaz ve üstelik daha derin ve anlamlı dostlukların oluşmasına katkıda bulunan yüksek ahlâk belirtisidir.
Gönül almak demek, gönle girmek demektir
İnsan yaptığı yanlışın affedildiğini ve hâlâ samimi bir şekilde yaklaşıldığını gördükçe, içi umut ve teşekkürle dolar. Aradaki bağı daha dikkatli ve özenli bir şekilde korumaya çalışır. Daha içten sever ve daha içten davranır. Bu, bir insanı kazanmak demektir. Böyle davrandıkça çevremizde gönlüne girdiğimiz insanlar çoğalacak ve bu bir ahlâk olarak bizde yeşerecektir. Elbette her doğru davranış herkeste aynı etkiyi uyandırmaz. Aynı yanlışa devam edenler de olabilir. Bu durumda bile yine gönül alan kazançlı çıkacak ve kişiye göre değil, doğru olana göre tutumunu sürdürmüş ve ahlâka dönüştürmüş olacaktır. Dolayısıyla bir davranışı eyleme geçirmeden insanların nasıl tepki vereceği kestirilemez. Biz “O buna nasıl tepki verir?” diye düşünmeden “Bu doğru ise o zaman ben böyle davranmalıyım” demeli ve bize yakışanı yapmalıyız. Bilelim ki gönül almak o gönlü fethetmek anlamına gelir. Fetihlerimiz bol, kazançlarımız daim olsun.